Şimdi milat Haziran 2015; seçim geçecek sorunlar bitecek, öyle mi?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Bir lise öğrencisi için üniversiteye girince daha güzel olacaktır hayat; üniversiteli biri için motivasyon güzel bir kampus içinde okumaktır, mezun olan açısından iş bulabilirse başlayacaktır mutluluk; niyeti hemen aile kurmak olan biri kendine bir eş seçebildiğinde, kimi para kazanınca, kimi ev araba alınca mutlu olacağı kanısındadır. 

İşadamı mutluluğu daha çok yatırım yaptığında, ürettiğini sattığında, banka borcunu kapattığında bulur, bunları sağlayabilmek için çaba gösterir; yönetici şirketine daha çok kar ettirme gayreti içindedir, buna uğraşır. 

Mutluluk için hep daha sonraki günlere, dönemlere bir gönderme, bir erteleme vardır. 

İşte o yüzden denir ya; mutluluk için şu andan daha iyi bir an olmayacağına karar vermek için okulu bitirmeyi, okula geri dönmeyi, on kilo vermeyi, beş kilo almayı, çocuk sahibi olmayı, çocukların evlenmesini, bir işe girmeyi, evlenmeyi, boşanmayı, cuma akşamını, pazar sabahını, yeni bir ev almayı, arabanın taksitlerini ödemeyi, ilkbaharı, yazı, sonbaharı, kışı, zengin olmayı, ayın birini veya 15’ini, radyoda sevdiğin şarkının çalınmasını, sarhoş olmayı, ayılmayı, ölmeyi, yeniden doğmayı bekleme... Mutluluk varılacak bir hedef değil, yolculuğun ta kendisidir çünkü... 

★ ★ ★ 

Seçim süreçleriyle ilgili bir yargıdan kendimizi kurtaramıyoruz. “Şu seçim bir geçsin, işler düzelecek, açılacak” beklentisi içine giriyoruz hep. Böyle bir yargı oluşması hoş bir durum değil aslında. Çünkü biz seçim süreçlerini iyi yönetemiyoruz, yönetmiyoruz. O yüzden de seçim öncesi dönemler, hep tatsız dönemler olarak görülüyor. 

Bu yargı öylesine yerleşiyor ki, uluslararası derecelendirme kuruluşlarını da etkisine alıyor. 

Bu yıl iki seçimi geride bıraktık; 30 Mart ve 10 Ağustos’u. İki seçim öncesinde de ekonomik gidişat yönünden hem yüreği pır pır edenler oldu, hem de birilerinin yüreğinin pır pır etmesini sağlamak isteyenler. Bunlar, birilerini korkutmada doğrusu başarı da sağladılar. Sanki 30 Mart’ta ya da 10 Ağustos’ta hükümet değişikliği söz konusuymuş gibi bir hava pompalandı sürekli olarak. 

Sırada genel seçim var 
Cumhurbaşkanı seçiminin geride kalmasından sonra uluslararası derecelendirme kuruluşlarının raporlarıyla da desteklenen bir görüş ön plana çıktı şimdi: “Seçim geride kaldı ama, gelecek yılki genel seçime kadar politik risk devam eder.” 

Birincisi, bu “müthiş” saptamaları yapma becerisi gösteren derecelendirme kuruluşlarına günaydın demeli. Sanki Cumhurbaşkanı seçimi geride kalınca ortalık sütliman olacaktı, bunu bekleyen vardı da “Risk devam eder” diyorlar. 

10 Ağustos’tan (ya da 24 Ağustos’tan) nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın, Türk siyasetinde, iktidar ve ana muhalefet partisinde bir karmaşa yaşanacaktı ve yaşanıyor da nitekim. Erdoğan kaybetse, büyük bir yenilgi almış olacaktı; kazandı, bu kez de parti içinde pek su yüzüne çıkmayan bir mücadele başladı. Erdoğan, yerine kimi getireceğini belirledi gibi ve parti tabanı da bu konuda sesini şimdilik çıkarmıyor, ama partinin fokur fokur kaynadığını bilmeyen de yok. 

Ana muhalefet partisi deseniz, yönetimde bir değişiklik sonucu doğuracağı beklenmese de kurultaya gidiliyor. 

Yani siyaseten karmaşa dolu günlerden geçiyoruz. Siyasette iktidar ve muhalefet cephesinde taşlar yerine oturana kadar neredeyse yılı tamamlayacağız zaten ve seçime doğru yelken açacağız. Ve gelecek yıl haziranda seçim geride kalınca sanki her şey normale dönecek; ne siyasi risk kalacak, ne ekonomik risk. Sihirli bir el dokunacak, seçim sonucu ne olursa olsun Türkiye dikensiz gül bahçesinde yoluna devam edecek. Böyle olacağını mı sanıyoruz? Yoksa, bugünden genel seçime kadar olan dönem mi daha riskli, seçim sonrası mı? 

Seçime kadar olan dönemde neler yaşayacağımızı, hükümeti, yani yönetimi biliyoruz. Ama ya seçim sonrasını? 

Genel seçimden AKP şimdikinden daha güçlü bir şekilde, Meclis’te daha fazla sandalyeye sahip bir şekilde çıkabilir mi? Çok zor, hatta başında Erdoğan’ın olmadığı bir AKP o seçimde, en azından şimdiki görüntü itibariyle, çok zorlanacaktır. Dolayısıyla, Meclis gücü azalmış, ama yine de hükümeti kurabilmiş bir AKP, Türkiye’yi şimdikinden daha rahat yönetebilecek midir? 

AKP’nin seçimde müthiş bir başarı elde edip Anayasa’yı değiştirme gücü elde ettiğini düşünsek... Türkiye, hızla başkanlık yönetimine geçecektir. Peki bu durum istikrar mı getirecek Türkiye’ye? 

Ya da, seçimden muhalefet galip çıksa, bir koalisyon kurulsa... Hükümet- Çankaya gerginliğiyle daha istikrarlı günler mi gelecektir? 

★ ★ ★ 

Sonuç ne olursa olsun, Haziran 2015’teki milletvekili genel seçiminden sonra Türkiye’yi şimdikinden daha istikrarlı bir dönemin beklediğini söylemek ne yazık ki çok zor. Dolayısıyla, “mutluluğu” ya da istikrarı beklemek yerine bugünün en iyi günler olduğunu varsaymaktan başka çare görünmüyor.

Tüm yazılarını göster