Shell ve güvenlik

Gültekin KARA OTOSTOP gultekin.kara@dunya.com

Geçtiğimiz hafta içinde Shell’in, Almanya’nın Hamburg kentinde bulunan araştırma geliştirme merkezine bir ziyarette bulunduk. Bugünkü yazımı bu ziyarette edindiğimiz izlenimlere ayırmak istiyorum. Özellikle de güvenlik konusundaki hassasiyete. Tabii öncelikle şunu da yazmadan geçemeyeceğim. Petrol endüstrisi, yaptıkları ve yapmadıklarıyla yaşadığımız dünyanın en büyük günahkarı olarak tanımlanıyor. Savaş lobiciliği yapmalarına yönelik iddialar, yaşanan kazalar sonrasında çevreye verdikleri parayla pulla onarılamayacak zararlar, göz önüne alındığında bu tanım çok da yersiz değil. 

Hepsinden öte, yukarıda saydığım makro gerekçelerden hiç haberi olmayanların, her gün istasyonlarda pompa başında ödedikleri rakamlar bile bu endüstriyi “sevimsiz” göstermek için yeterli. 
Durum böyle olunca, bu endüstri ve şirketler hakkında olumlu bir şey yazmaya kalktığınız anda bir anda petrol lobisinin “hain çıkarlarına” hizmet eden bir kukla olarak nitelendirilme ihtimaliniz doğuyor. O yüzden belirtmek isterim ki aşağıda yazacağım ve bence pozitif olarak algılanması gereken konuları kesinlikle herhangi bir lobiye ya da şirkete hizmet etmek amacıyla yazmadım. Sadece, çok ilgimi çekti… 

Ben masumum yani! 

Bu gerekli ama yazıyı da uzatan bu girişten sonra dönelim, ana konuya. 
Shell yetkilileri ile birlikte uçaktan inip bizi teknoloji merkezine transfer edecek otobüse bindiğimiz anda bizimle birlikte seyahat eden tüm yetkililer bize emniyet kemeri uyarısı yapmaya başladı. 

İtiraf etmeliyim ki oldukça da ciddiydi, hatta bize hoş geldiniz konuşması yapan rehberin elinden mikrofon alınarak bu uyarı bir de mikrofondan yapıldı. Konuştuğumuzda ise “bizim şirket kurallarımız” diye bir açıklama yapıldı. Daha sonra günün ilerleyen saatlerinde ise Shell’in şirket araçlarında cep telefonu ile görüşmenin de yasak olduğunu öğrendik. Bu konudaki kontrollerin de çok sıkı olduğu vurgulandı. Öyle ki aracın GPS ile yolda olduğu sırada, mobil operatör kayıtları incelenerek konuşma yapanlara hemen uyarı gidiyormuş. Hatta firma, geçtiğimiz üç yılda sırf bu yüzden iki çalışanı ile yollarını ayırmış. Yakıt taşıma prosedürlerine yönelik bir diğer husus da oldukça ilginç. Shell logosuyla taşıma yapan tankerlerin rutin kontrollerinin yanında dolumun yapılacağı tesisin kapıdaki güvenliği bile kontrol yapma ya da bir başka deyişle eksik gördüğü bir hususta tankeri içeri almama yetkisine sahipmiş. 

Kaldı ki farlarından bir tanesinde sorun olan tankerlerin “Yaptır sonra gel” diye çevrildiği olmuş. 

Başka bir aracın 8’de 8 kusurlu olduğu bir kazaya karışan Shell tankerinin çevreye verdiği çok ufak bir zarar nedeniyle, Türkiye ekibi CEO düzeyinde “bir daha olursa operasyonu ciddi ciddi kapatmayı düşünürüm” yolunda bir uyarı almış. Uzun yıllardır gazetecilik yapan birisi olarak konulara ve insanlara ister istemez septik bir yaklaşım sergiliyoruz. Arkada bir gizli ajanda var mı? Bu söylediğinden başka bir şey çıkar mı? Tüm bunları düşünen bir mantık yapımız var. Lakin bu kez Shell’in yaptığı güvenlik uyarılarında tam bir samimiyet olduğunu belirtmeliyim. Gayri ihtiyari, belki de mesleki deformasyon olarak tanımlanabilecek bu şüphecilik, bu kez sinyal çalmadı. Bir göz boyama ya da göstermelik uyarılar yoktu, yapılan güvenlik ikazlarında.

Tamamı, kurumsal politikaları özümsemiş insanların doğal refleks olarak hayata geçirdikleri ikazlardı. 

Peki bu neden bu kadar önemli? 

Önemli çünkü, Türkiye’nin kanayan yarası trafik sorununa yönelik ilk adımı kurumsal firmaların atması gerektiğini düşünüyorum. 

Bu firmaların, pazarlama bütçesinin bir kısmını zorunlu olarak ayırma ihtiyacı hissettikleri sosyal sorumluluk projelerinin önemini yadsımasam da yeterli olmadığı da bir gerçek. Dolayısıyla Shell’in yaptığı gibi çalışanlara metazori olarak kabul ettirilen bilinç, gönüllülük temelli çalışan sosyal sorumluluk projelerinden çok daha etkili olacaktır.

Tüm yazılarını göster