Sayın Armağan Çağlayan’ın sorusu üzerine…

Geçtiğimiz hafta Sayın Armağan Çağla­yan sosyal medya hesabından çok doğ­ru bir soru sordu: “Bütün ekonomi progra­mı TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarına göre yapılıyorsa ve bu açıklanan enflasyon oranları gerçek değilse, uygulanan ekonomi programı hiçbir zaman başarılı olamaz, de­ğil mi?” Sayın Çağlayan’ın sorusuna da bir­çok doğru cevap geldi.

Ümit ÖZLALE umit.ozlale@dunya.com

Geçtiğimiz hafta Sayın Armağan Çağla­yan sosyal medya hesabından çok doğ­ru bir soru sordu: “Bütün ekonomi progra­mı TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarına göre yapılıyorsa ve bu açıklanan enflasyon oranları gerçek değilse, uygulanan ekonomi programı hiçbir zaman başarılı olamaz, de­ğil mi?” Sayın Çağlayan’ın sorusuna da bir­çok doğru cevap geldi.

Haftalardır bu köşede, uygulanan dezenf­lasyon ve istikrar programındaki eksiklikle­re dikkat çektiğim halde bu konuya değinme­diğimi fark ettim. Tam da TÜİK’in enflasyon hesaplarken baz aldığı ve uzun bir süre önce açıkladığı fiyatların güzel bir hesaplamayla bugüne indirgenmiş tablosunu da gördükten sonra bu önemli konuyu yazayım istedim.

Bu dönemde ülke ekonomisini enflasyon­dan daha olumsuz etkileyen bir gelişme var­sa o da kurumlara olan güvenin kaybolması­dır. Doğru ve üzerinde toplumsal mutabakat sağlanmış bir dezenflasyon programıyla (uy­gulanan program bu kriterleri sağlamıyor) enflasyonu çok değil 2-3 sene içinde düşük ve öngörülebilir bir patikaya oturtabilirsiniz.

Kurumlara itibarlarını yeniden kazandırmak ise çok uzun yıllar alır. Türkiye bir süredir bu kurumsal problemi yaşıyor. Enflasyonda­ki ya da döviz kurlarındaki yükselişi bir krize benzetirsek kurumların çöküşünü de vücu­dun organlarını ağır ağır yok eden kanser ya da ağır bir diyabet ile tanımlayabiliriz.

Güvenilir kurum, başarılı program…

Kurumlara olan güven de boşuna kaybol­muyor şüphesiz. TÜİK de bu konuda başı çe­kiyor. O yüzden Sayın Çağlayan’ın sorusuna cevaplardan biri şu: kurumlara olan güvenin yitirildiği yerde o kurumların uygulayacağı bir programın kabul görmesi ve başarılı ol­ması çok zor. Başarılı istikrar programlarının ortak noktalarından biri arkasına toplumun desteğini almasıdır. Toplum da güvenirli­ği sorgulanan bir kuruma kolay kolay destek vermez. Kendi beklentilerini ve fiyat ayarla­malarını da bu doğrultuda oluşturur.

Konuyla bağlantılı bir başka önemli nok­ta da şu: Kurumlara olan güven kaybolunca toplum kamu görevini kendisi için yerine ge­tirebilecek çözümlere yöneliyor. Nasıl yargı­ya güven kalmayınca insanlar haklarını fark­lı yollardan aramaya çalışıyorsa, enflasyon verilerine güven kalmayınca da bu boşluk mutlaka bir kurum tarafından dolduruluyor. ENAG’ın ortaya çıkışı ya da İTO endeksinin her zamankinden daha fazla ilgi görmesi bu­nun en iyi örneklerinden biri.

Sayın Çağlayan’ın sorusuna ikinci cevap dezenflasyon programının TÜİK’in açıkladı­ğı manşet enflasyonu baz alarak oluşturulma­sıyla ilgili. Şu anda sıkı bir para politikası mı izliyoruz? TÜİK’in açıkladığı enflasyona ve TCMB’nin duyurularına göre evet, hepimizin hissettiği yüksek enflasyona göre hayır! Enf­lasyonda ne zaman bir düzelme göreceğiz? TÜİK ve Sayın Şimşek’e göre hemen, toplu­mun beklentilerine göre belki çok sonra

Emeğin hakkı yeniyor

Enflasyon verilerinin kasıtlı olarak düşük açıklanmasının başka olumsuzlukları da var şüphesiz. Öncelikle emek piyasasında ücret artışları TÜİK’in açıkladığı enflasyon baz alınarak yapıldığı için emeğin tam anlamıy­la hakkı yeniyor. Milli gelir içinde emeğin pa­yının sürekli düşmesinin sebeplerinden biri de bu. Talebi kısmaya yönelik atılan adımlar TÜİK’in enflasyonu düşük açıklaması sonu­cu ücret artışlarının da sınırlı kalmasıyla bir­leşince ortaya sadece iktisadi değil insani bir problem de çıkmış oluyor.

“Yanlış hayat doğru yaşanmaz”

Konuyla ilgili bir anekdotu anlatarak biti­reyim. Genel seçimler öncesinde Millet İtti­fakı’nın hükümet programını (ortak politika­lar mutabakat metni) yazan komitedeydim. TÜİK’in açıkladığı enflasyon verilerini revi­ze edip geriye götürmenin ve üzerinde herke­sin hem fikir olacağı gerçeği yansıtan bir enf­lasyon verisi oluşturmanın öneminden bah­sediyorduk. Peki bunu yaparsak ne olacaktı? Çalışanların maaşlarından başlamak üze­re hemen her kalemde geriye dönük bir re­vizyon yapmak gerekmeyecek miydi? Ador­no’nun çok sevdiğim bir sözü var: “Yanlış ha­yat doğru yaşanmaz” diye. Bu da o hesap. Bile isteye yanlış ölçtüğünüz bir enflasyonla ve itibarını yitirmiş kurumlarla doğru bir prog­ram ortaya çıkartamazsınız.

Tüm yazılarını göster