Saygın bir demokrasi olmak

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Günlerden cuma, akşamüstü. Dostlarımızla buluşmak üzere İstiklal Caddesi'nden Tünel'e yürüyoruz. Büyük bir kalabalık hareket halinde. Önemli bölümü turistler. Bir grup, ellerinde bayraklar ve dövizler, mahiyetini tam anlayamadığım bir olayı protesto ediyorlar. Biraz ilerliyoruz, Uzakdoğulu olduğu anlaşılan bir genç hokkabazlık yapıyor. Etrafında geniş bir seyirci çemberi oluşmuş. Devam ediyoruz, bu sefer karşımızda konser veren yabancı bir caz grubu var. Daha ilerde de Latin Amerikan müziği yaparak bağış toplayan bir başkası. Bunlara elden reklam ve bildiri dağıtanları, bayilerde bulunmayan marjinal gazeteleri satanları da eklediğinizde, hayat dolu bir özgürlük karmaşası sizi kucaklıyor.

Turistler bu hareketin karşısında hayrete düşmüş, resim çekiyorlar.  Kendilerine bu ülkenin rejimi nedir, diye sorsanız, eminim ki "demokrasi" demekte tereddüt etmezler. Siyasi gösterilerin yapıldığı, bildirilerin dağıtıldığı, marjinal gazetelerin satıldığı, kimsenin birbirini rahatsız etmediği bu görünüm başka nasıl tanımlanabilir?

Yabancı basını okuyacak, ülkelerin demokratik performanslarına göre tasnifini yapan kuruluşların değerlendirmelerini inceleyecek olursanız, İstiklal Caddesi'nde varacağınız kanaatten farklı bir değerlendirme yapmanız gerekiyor. Freedom House adlı kuruluş Türkiye'yi yarı-demokrasi olarak tanımlıyor.

Bazı liderlerimizin "muz cumhuriyeti" diye niteleyerek küçümsedikleri ülkelerden bazıları bizden daha ileri bir noktada değerlendiriliyorlar. Türkiye'yi izleyen Avrupa Birliği de, ülkemizin bu yıl demokratikleşmede mesafe kat etmediğini açıkça ifade etti. Yabancı basında demokrasimizin eksiklikleri giderek daha sık dile getiriliyor.

Bir yanda İstiklal'de görülen özgürlük ortamı, diğer yanda Türk demokrasisinin yetersizliğine ilişkin değerlendirmeler. Tam bir tezat. Aradaki farkı nasıl açıklayalım? Evet, ülkemizde kaba çizgileriyle bir demokratik sistem işliyor. Hükümetler seçimle göreve geliyor, anayasalarımızda bireysel özgürlükler var.

Zaafımız insan haklarına saygı eksikliğinden kaynaklanıyor. Düşünce özgürlüğünü dar sınırlar içinde tutuyoruz, eyleme dönüşmeyen ve dönüşmesi muhtemel olmayan düşüncelerin ifadesini bile suç telakki edip, insanları inanılması güç süreler için mahkum edebiliyoruz. Suç işlediğinden şüphe duyduğumuz insanlarımızı gözaltına alıyor, inandırıcılığı tartışmalı kanıtlarla tutukluyor, uzun süreler alıkoyuyoruz. Devlet cebir kullanmakta itinasız. Seçim kazanan tutukluları göreve başlatmıyoruz. Yargımız yavaş işliyor. Tutukluluk fiilen cezalandırmaya dönüşüyor. Sonradan beraat edebilirsiniz ama bazı suçlarda on yıla kadar tutuklu kalabilirsiniz.

Örnekleri uzatmayayım. Demokrasimizin eksiklikleri olduğu aşikar. Herkes anayasa değişmelidir, bu anayasa demokratik değildir, diye yakınırken liderlerin bile demokrasiyle bağdaşmayan yaklaşımları benimsemeleri, yöntemleri çekinmeden kullanmaları düşündürücü.

Biz şeklen şimdiki anayasamızdan daha demokratik bir anayasa yapsak da, demokratik değerleri özümsememiş, demokratik davranış kalıplarına uygun davranmayı beceremeyen, demokrasiyi kendi işine geldiği zaman savunan, işine gelmediği zaman görmezlikten gelen insanlarla demokrasimizi geliştiremeyiz, ilerletemeyiz, başkaları tarafından yarı-demokrasi diye nitelendirilmekten de kurtulamayız.

İstiklal Caddesi'ndeki olumlu görünüm güzel ama saygın demokrasi olmak için bunun ötesine geçmemiz gerekiyor. Böyle bir gelişme için yeterli kanıt henüz yok.

Tüm yazılarını göster