Sanayi üretiminde ilk iki ay, 2008'den sonraki en kötü başlangıca i

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com
Sanayi üretiminde ilk iki ay, 2008'den sonraki en kötü başlangıca işaret ediyor
 
 
Büyümenin hangi düzeyde gerçekleşebileceğine ilişkin tahmin yapmak için bakılması gereken en önemli verilerin başında sanayi üretimi geliyor. Ama sanayi üretiminde henüz iki aylık verilere sahibiz. İki aylık tablodan yıllık tahmine yönelmek ne kadar sağlıklı olabilir, tartışılır elbette. Ama, iki aylık da olsa, sanayi üretimi iyi kötü bir dayanak noktası, bu gerçek de ortada.
 
Hatırlanacaktır, TÜİK geçen hafta sanayi üretimine ilişkin şubat verilerini açıkladığında bir kavram kargaşası yaşandı. O kargaşaya vurgu yapalım önce. Çünkü, hangi veriyi kullandığınıza göre değişmek üzere birden fazla sanayi üretimi değişim oranı var.
 
TÜİK, bu yıldan itibaren yıllık değişimde takvim etkisinden arındırılmış endekse göre hesaplanan oranın kullanılmasını tercih ediyor. Daha önce, yıllık değişimde ön planda olan değişim oranı, arındırılmamış endekse göre hesaplanan orandı.  
Aylık değişime ilişkin olarak ise eskiden olduğu gibi takvim ve mevsim etkisinden arındırılmış oran kullanılıyor.
 
Takvim etkisinden arındırılmış endeksle bulunan yıllık oranla, "geçen yılla aynı süre çalışılmış olsaydı üretim hangi düzeyde oluşurdu" sorusuna yanıt aranmış oluyor. Ancak gerçek üretim düzeyini ve dolayısıyla değişimini, "arındırılmamış endeksle bulunan oran" gösteriyor. 
 
İşte takvim etkisinden arındırılmamış endeksle yapılan hesaplamaya göre sanayi üretiminde ilk iki ayda geçen yıla göre yüzde 1.9 artış oldu.
 
En kötü ikinci yıl 
 
TÜİK sanayi üretimine ilişkin veri serisinde baz yılını 2010'a taşıdı ve bu baz yılına göre 2005'e kadar geri giden veriler mevcut. Biz de 2006-2013 döneminin ilk iki aylık ve 2006-2012 döneminin çeyrek ve yıllık bazdaki verilerini karşılaştırarak büyümeye ilişkin ipuçları yakalamaya çalıştık.
 
Sanayi üretiminde ilk iki ayda geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1.9 artış olduğunu belirttik. Bu oran, 2006-2013 dönemini oluşturan sekiz yılın en kötü ikinci oranı. İlk iki ayda daha önce en kötü performans 2009 yılında ortaya çıkmış ve sanayi üretimi söz konusu yıl 2008'e göre tam yüzde 22.7 gerilemişti. Ama 2009'un küresel kriz yılı olduğunu unutmamak gerek. Dolayısıyla aslında 2009 ile 2013'ü kıyaslamak bile doğru sayılmaz. 
 
2009, adeta "kötü örnek, örnek olmaz" sözünü çağrıştırıyor. Bu yüzden, 2009'u ayrı düşünürsek, bu yılki başlangıç, sekiz yılın neredeyse en kötüsü.
 
 
 
İki ay-ilk çeyrek bağlantısı
 
Takvim olarak ilk iki ayla birlikte ilk çeyreğin üçte ikisi de gerçekleşmiş oluyor. Mart ayının etkisi elbette sınırlı ve bu yüzden ilk iki ay ilk çeyrek üzerinde baskın bir belirleyiciliğe sahip. Geride kalan yılların ortalaması, ilk iki aydaki sanayi üretim artışının, çok az azalarak ilk çeyrek verisi olarak ortaya çıktığını gösteriyor. 
 
Bu bağlantıyı 2013'e de uygulamak istersek, karşımıza ilk iki aydaki yüzde 1.9'un altında bir ilk çeyrek büyümesi çıkacakmış gibi görünüyor. Ancak, ilk iki aydaki oranın çok düşük olması yüzünden bu kez tersinin yaşanması ve martta iki ay ortalamasının üstünde bir büyüme ortaya çıkması da şaşırtıcı olmaz. 
 
Sanayi üretiminde iki aylık gerçekleşmeyle yıllık arasında da özellikle kriz yıllarında kopma gözlense de bir paralellik var kuşkusuz. Kriz yaşanan 2008 ve 2009'u değerlendirme dışı bırakırsak, son dönemde bu paralellik kolaylıkla gözlenebiliyor. 
 
Üç verinin paralelliği 
 
Söz konusu üç veri; TÜİK'in sanayi üretimindeki değişiklik, GSYH kapsamındaki sanayi sektöründeki değişiklik ve GSYH değişikliği. 
 
Bu üç veri özellikle ilk çeyrek itibariyle birbirine çok yakın bir grafik çiziyor. Hatta grafikte her bir verinin çizgisini ayrı ayrı izlemek bile kolay değil, çizgiler üst üste biniyor; özellikle de TÜİK'in sanayi üretimiyle GSYH'deki sanayi sektörü.
 
İlk çeyreğe ilişkin verilerdeki kadar olmasa da yıllık verilerde de belirgin bir paralellik var. Böylesine bir paralellik oluşması da normal; çünkü biliniyor ki GSYH'nin dörtte biri sanayi sektöründen oluşuyor. 
 
 
 
2013 ne olur? 
 
Gelelim en can alıcı soruya; 2013 yılı büyümesinin hangi düzeyde gerçekleşebileceğine. Öncelikle şunu söyleyelim; iki aylık verilerden yola çıkarak bir tahmin yapmak, çok ama çok zor. İlk iki ayın sanayi üretimi umut vermek şöyle dursun, bir anlamda en kötü performansın bu yıl sergilendiğine işaret ediyor. Ancak, bu oran yanıltıcı olabilir. İki aylık artış çok düşük olduğu için bu oranı daha da aşağı çekecek bir mart gerçekleşmesi zor; yani ortalamayı yukarı itecek bir mart oranı beklenebilir. Ama yine de ilk çeyrek umut vermeyecek, bu kesin gibi.
 
Ancak hep vurguladığımız bir gerçek var. Türkiye, 2014'te Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimini yapacak ve bu seçime doğru ekonomi üzerindeki siyaset egemenliği giderek daha fazla hissedilecek. Daha kısa bir süre önce Başbakan Erdoğan Merkez Bankası'na "Faizi düşürün" mesajı vermedi mi? Bu tür müdahaleler artacak. Ekonomiyi canlandırmak için daha fazla adım atılacak. 
 
Güneydoğu'daki gelişmeleri gerekçe gösteren derecelendirme kuruluşları not artırımı sinyali vermeye başladılar.
 
Ekonomi politikalarındaki sıkılığın yerini biraz gevşek politikalara bırakması sürpriz olmayacak. İç talep canlanacak, bu da büyümeyi etkileyecek.
 
Tüm bu etkenler bir arada düşünüldüğünde, büyümenin giderek yükselen bir eğri çizeceğini söyleyebiliriz. Bunda, 2012'nin çeyreklere göre olan büyümesinin yaratacağı olumlu baz etkisi de rol oynayacak. Türkiye geçen yıl çeyrekler itibariyle sırasıyla yüzde 3.3, yüzde 2.9, yüzde 1.6 ve yüzde 1.4 büyümüştü. 
 
Sonuç olarak şunu söylemek yanlış olmasa gerek. Eğer ilk çeyrekteki tabloya bakar ve oradan yola çıkarak bir tahminde bulunursak, 2013 yılı, 2012'den çok da farklı olmayacak, yüzde 3 büyüme bile zor yakalanacak. Ancak, yılın ikinci yarısından sonra ekonominin canlanma olasılığı çok çok yüksek görülüyor. Bu sayede büyüme en az yüzde 4'ü bulacak; ekonominin ne kadar canlandırılmasına izin verileceğine bağlı olarak büyüme yüzde 5'e doğru hareketlenebilecek. 
 
Ekonomideki büyüme hızlanırken ticaret açığı ve cari açık artacak. Hele hele geçen yılki net altın ihracatçısı konumunun yitirilmesi halinde, ki ilk iki ay o yönde işaretler veriyor, şimdilik ılımlı gideceği tahmin edilen açıklardaki artışlar, daha belirgin hale gelebilecek. 
Tüm yazılarını göster