Sanayi üretimi ne oldu da bu kadar hızlı arttı, arttı da nereye çıktı?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Sanayi üretimi şubat ayında geçen yılın aynı ayına kıyasla herhangi bir arındırma işlemine konu olmamış endekse göre yüzde 8.5 arttı. Kabul etmek gerekir ki, bu çok yüksek bir oran.

İki temel soru var. Birincisi, ne oldu da sanayi üretimi böylesine arttı? İkincisi ise üretim böylesine arttı artmasına da nasıl bir düzeye gelindi? 

Geçen yıl şubat ayının 28 gün, bu yıl ise 29 gün olması işgünü açısından yüzde 3.6’lık bir fark yaratıyor. Bu, üretimin hızlı artmasında önemli bir etken. Ama artışı tümüyle işgünü sayısıyla açıklamak doğru değil. Takvim etkisinden arındırılmış üretimde de yüzde 5.8 artış var. Yani üretimde bir artış yaşandığı gerçek. 

İşgünü sayısının üretimde nasıl etkide bulunduğu konusunu biraz detaylı olarak ele almakta yarar var. 

Üretim değişimi bir endeks kıyaslaması olduğuna göre, baz aldığımız geçen yılın şubatı da çok önem taşıyor. 28 çeken ve işgünü sayısı da ona göre oluşan tüm şubat aylarında olduğu gibi 2015’in şubat ayındaki sanayi üretim endeksi de çok düşüktü. Geçen yılın şubat ayındaki sanayi üretim endeksi yalnızca 110.6 düzeyinde gerçekleşmişti. Bu düzeyin ne ifade ettiğini daha iyi anlayabilmek için, sanayi üretiminde baz yılı olan 2010 ortalamasındaki endeksin 100 olduğunu hatırlatalım. Endekste her ne kadar yıl ortalamasıyla herhangi bir aydaki durumu kıyaslamak tam doğru değilse de, fikir vermesi açısından böyle bir değerlendirme yaptığımızda karşımıza çıkan tablo şu: Sanayi üretim endeksi 2010 ortalamasından 2015 şubatına kadar olan yaklaşık beş yılda yalnızca yüzde 10 arttı. Dolayısıyla geçen yılın şubatında 110.6 olan endeksin çok düşük olduğu gerçeğini ve bu yılki artışın da geçen yılki bu düzeyden çok etkilendiğini dikkate almamız gerekiyor. 

Yani bu yıl arındırılmamış endekse göre gerçekleşen yüzde 8.5 artışta hem geçen yılki endeks düzeyinin çok düşük olması bir etken, hem de üretimde birkaç sektör hariç genel bir artış yakalanması. 

Çok arttı da nereye çıktı?

Şubat ayındaki sanayi üretimi artışı hızlı, tahminlerden de hızlı; kabul. Ama bir de başka yönden bakmak gerekiyor. Üretimi hızlı artırıyoruz artırmasına da geldiğimiz düzey yeterli sayılır mı? 

Biraz önce de belirttik, yeni seri sanayi üretiminde 2010 yılı ortalaması 100 kabul ediliyor. Şubat itibariyle son bir yıldaki aylık ortalama endeks ise 125.4. Yani 2010 yılı ortalamasında 100 birim sanayi üretimi yaparken, aradan yaklaşık beş buçuk yıl geçmiş üretimimiz 125.4 birime çıkmış. Beş buçuk yılda yüzde 25.4 artış sağlayabilmişiz. 

Yani sanayi üretimimizi her yıl ortalama yüzde 4.1 büyütmüşüz. İyi de bu oranı net bir üretim artışı olarak alamayız ki... Her yıl nüfusumuz da yaklaşık yüzde 1.3’e yakın artıyor. Dolayısıyla net sanayi üretimi artışımız yüzde 2.8 kadar. Bu da çok hızlı bir artış olmasa gerek. 

Büyüme de aynı düzeyde 

Toplam sanayi üretimi artışının 2010 yılından bu yana geçen beş buçuk yılda yüzde 25 düzeyinde gerçekleştiğini belirttik. 2011- 2015 yıllarını kapsayan beş yıldaki büyüme de sanayi üretimiyle paralel, yüzde 24 oranında oluşmuş durumda. 

Büyümede elbette sanayi dışındaki sektörler de önemli paya, dolayısıyla etkiye sahip. Ama GSYH içinde dörtte bir ağırlığı bulunan sanayideki üretim değişimi ile GSYH’nin aynı doğrultuda gelmesi de pek şaşırtıcı sayılmaz. 

Önümüzdeki yıllarda ne yapmamız gerektiği, gelişme adına ne gibi adımlar atmak zorunda olduğumuz gerçeği de bu rakamlarda gizli aslında. 

Sanayi üretimini artırmak ve bu sektörün GSYH içindeki payını da daha yukarılara çekmek durumundayız. Ama bunu nasıl yapacağımız konusunda kafamız hala öylesine karışık ki... Örneğin, dünya artık elektrikli otomobil için hamle üstüne hamle yaparken bizim “babayiğit” arama sevdasından kurtulamamış ve “babayiğit” bulamadığımız için de “çakma” bir otomobil yaratma çabasına girişmiş olmamız ibretlik bir durum değil mi? Ne demek için çalışıyoruz yani; “Bakın biz otomobil yaptık” mı, tüm derdimiz bu mu? 

Uzun vadeli bakma ihtiyacı 

Herhangi bir aydaki sanayi üretimi bir önceki yıla göre yüksek oranda artıyor, havalara zıplıyoruz, önünü arkasını pek irdelemeden, irdelesek bile gerçeği perdelemek istercesine. Kimi ay tersi oluyor, bunu da görmezden gelmeye çalışıyoruz. Aydan aya çok büyük artış ya da düşüş olmuş, çok önemi varmış gibi...

Toplam üretimimiz ne kadar, toplam GSYH ne kadar, kişi başına gelirimiz ne kadar, bunlara bakan pek yok. Bakmayı bilmeyenleri kendi hallerine bırakmalı da, bakıp görmekten kaçınanlar bu ülkeye kötülük ediyorlar. Hele hele hala “Türkiye dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden, daha ne istiyorsunuz” denilmiyor mu... Biz yıllar boyunca çok yüksek büyüme hızları elde etsek bile gelişmiş ülkelere yetişme şansına pek sahip olacak gibi görünmüyoruz. Gelin GSYH büyüklüğünü, kişi başına geliri gelişmiş ülkelerle kıyaslayalım. Bize ne geri kalmış ülkelerin GSYH büyüklüklerinden, kişi başına gelirlerinden. Kendimize ölçü olarak o ülkeleri mi alacağız yani, düştük mü o kadar... Koşarken bizden geride kalanlara bakıp mutlu mu olacağız, yoksa önümüzde koşanlara yetişmeye mi çalışacağız... 

Kıyaslamanın ne olduğunu bilmemek için ayak direyenlere klasik örneği bir kez daha verelim. Hakkari’ye gelen turist sayısı yüzde 100 artarak 2’den 4’e çıkmışsa, Antalya’ya gelen turist sayısı ise yalnızca yüzde 10 artarak 1 milyondan 1.1 milyona yükselmişse, Hakkari için zil takıp oynamak mümkün mü, “Turist sayısı artışında Antalya’yı geride bıraktık” diye. Yalnızca artış oranına bakarak değerlendirme yapmayı yeterli görenler yanıtlasın şimdi; turizmde Hakkari mi daha başarılı, Antalya mı?

Tüm yazılarını göster