Sağlık konusunda vardığımız nokta: Deniz çekilmesi ve kumdan kaleler

Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

Dünyanın bilebildiğimiz tarihine baktığımızda, ilimsel ve bilimsel aydınlanmanın sadece iki dönemde olduğunu görüyoruz (zira ilim ve bilim birbirlerinden farklı kavramlardır, ilim "emarelerden (belirtilerden) çıkarıma varma", bilim ise bunu bilme durumudur). Bunlardan ilki Mısır ve ardılı okullar olarak adlandıracağım, Kroton, Delf vb. akademilerdir. Milattan kısa süre önce yaşanan bu süreç Pisagor, Platon gibi büyük düşünürlerin temel görüşlerini ortaya koydukları dönemdir. Bu okulların kapanmasından sonra, önce İstanbul Okulu gibi (MS 425, bugünkü İstanbul Üniversitesi'nin öncülü; Kaynak: İlkçağda Eğitim Felsefesi, Gülnihal Küken, Alfa Yayıncılık, ) özellikle hukuk ve felsefe alanında açılan okullar ortaya çıkar. İkinci önemli aşama ise Rönesans ve sonrasındaki birkaç yüzyıl boyunca gerçekleştirilir. Bu dönemin temel özelliği ise özellikle doğa bilimlerinde "müspet ilim" denen anlayış biçiminin yerleşmesidir

Ne var ki bugüne vardığımızda, müspet ilimin özellikle tıp alanında ortadan kalktığını görürüz. Bunun en büyük nedeni Amerikan tarzı bir bilim anlayışının bütün alanlara hakim olmasıdır. Zira Amerika Birleşik Devletleri teknolojideki gelişmişliğinin aksine, ilim açısından gelişmiş bir yer değildir (bu yüzden, Hindistan, Pakistan, Türkiye gibi yerlerden "beyin" nakleder). Bilim anlayışı "kategorize etme ve tabakalandırma (stratifikasyon)" üzerine kuruludur. Bu üzerine kurulu olduğu "düzen"in ister istemez götürdüğü bir sonuçtur. Şöyle açıklayayım, Amerikan tarzı bilim (özellikle tıp alanında) her şeyin kaydını tutar, daha sonra kaydettiği bu parametreleri alır, bunlardan hangisini ve/veya hangilerini birbirleriyle ilişkilendireceğine bakar (istatistik). Buradan elde ettiği sonuçla, hangi yaklaşımın (girişimin) daha üstün olduğunu saptar.

O koca koca kongreler sadece birer panayır ortamıdır!

Bu tarz anlayışı ilimin çok ama çok uzağındadır. Bir soruna "açıklama" getirmeye ya da bir "mantık" oluşturmaya asla çabalamaz. Amacının orta yerinde "hasta insan" yoktur, tümörünün çapı, kanındaki bilmem ne molekülünün miktarı gibi "ölçülebilir" (çünkü istatistik rakam ister) veriler vardır. Lakin iş burada da kalmaz, "düzen oluşturma tutkusu" (hakimiyet güdüsü de diyebiliriz), (elektrikler kesildiğinde ne yapacaklarını bilemeseler bile) dünyanın geri kalanını rapt-ı zapt altına alma eğilimindedir. Rakamsal veri açısından çok zengin olduğundan "kanıta dayalı tıp" denen bir kavram yaratır. Mesela hangi ilacın hangi hastalıkta ve ne kadar kullanılması gerektiğini FDA (Food and Drug Administration) gibi örgütleriyle (tıp otoritesi (!) derler) kontrol altına alır. Bizim tıp otoritemiz bile (bir istisna dışında) FDA ve Avrupa'nın benzer kurumu EMEA'nın verdiği kararları aynen onaylar. 

Bütün eli kalem tutan (reçete ve etki gücü olan anlamında) doktor takımının beyinleri, götürüldükleri Amerikan ve Avrupa kongrelerinde bir güzel yıkanır, götürülemeyenler için yerel "update" (güncelleme) toplantıları düzenlenir. Oysa bu kongrelerin çoğu bilimsel toplantı alanları bile değildir. Bunlar bir cins fuar ('fair' ya da 'marketplace') ya da panayır özelliği taşırlar. Dünyanın her yerinden gelen 10.000 ila 30.000 doktor tek mekanda buluşur, tartışma yoktur, sadece anlatan konuşur. Bir futbol sahası büyüklüğündeki salonlarda düzenlenen "preliminary section"larla verilmek istenen mesajlar seçilerek sunulur. Onlara "p değeri" denen ve istatistiksel anlamlılık zeminine kurulan sonuçlar yedirilir, akşam ikram edilen şık yemekler ise sindirim takviyesine yarar.

Peki deniz çekilince ne olur kumdan kaleler?

Buraya kadar hala bir sorun yok. Ancak TUS belasına, klinikten ve hastadan uzak (yani çok eksik yetiştirdiğimiz) doktorlar, verilen bilgileri analiz etmekten aciz olduğundan, hata üstüne hata gelmeye başlar. Tanı koymak bile mümkün değildir; klasör yükü kan tetkiki, MR, BT, nafile masraf…"Yakıştırarak" (bilmem ne başlangıcı diye) yapılan tedaviler, boşuna israf…

Çünkü sorun bir rastlantı değil, doğrudan "deniz çekilmesi"dir. Sevgili Sağlık Bakanım kurduğu "moderen" hastanelere istediği kadar "robot cerrahi sistemi, nokta atışlı kanser tedavisi cihazları vs." yerleştirsin. Bu kategorize edici tıp emperyalizmine karşı iyi eğitimli doktorları olmadığı sürece, o hastaneler kumdan kaleler gibidir.

Deniz çekilmesi olduğunda ("ve dahası" iyi eğitimliler Tam Gün'le kaçırılırsa), susuzluktan kuruyan kumdan kaleler dağılır gider birer birer. İşte dağılan o kum en büyük medeniyetlerin bile üstünü örter.

Tüm yazılarını göster