Sağlık Bakanı ve Profesörler: Tam Gün uçuşun kara kutusundaki veriler

Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

Tam Gün nedeniyle üniversite ve eğitim hastanelerinin içerisine düştükleri hizmet zaafı geçen hafta medyada da geniş yer buldu. Sorunun kamuoyuyla paylaşılmasında verdikleri destek için herkese müteşekkiriz. Sağlık Bakanı bir açıklama yaparak "gerekirse hastaları ambulans uçaklarla Avrupa'ya göndereceklerini, ama kararlarından geri adım atmayacaklarını" söyledi. Buna paralel olarak üniversitelere bir yazı göndererek sağlık hizmeti açığının durumunu sordu ve tedavisi aksayan hastaların listesini istedi. Lakin beri yanda "hastaya dokunması yasaklananların" özel hastanelerde ameliyat yapmalarının da önü kapanmaya çalışılıyor. Bir cerrah arkadaşımıza bir özel hastane "artık gelmemesini" hiç de nazik olmayan bir dille iletti bile. Özel hastanelerin içerisinde bulundukları "kadro sıkıntısını" (Bakanlık özel hastanelerin doktor kadrosunu da kontrol ediyor) geçtiğimiz cumartesi Resul Kurt arkadaşımızın programında Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği Başkanı Dr. Reşat Bahat dile getirdi. Sorun listeler ya da ambulans uçaklarla çözülemez, bunu herkes biliyor. İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) genel cerrahi bölümünde hastaya dokunma hakkı olanlar toplam 50 profesörün sadece beşi; kulak burun boğazda da kaldı dört kişi…

İşin en kötü yanı, bu gelişmeler sonucunda Sağlık Bakanı "iyi niyetli olduğu" kanaatini halk nezdinde yitiriyor, hatalı hamle açmaza sokunca, mecburen hava yolları devreye girer. Tam Gün yap-boz haline dönmeden önce olasılıkla Sağlık Bakanı da meselenin buralara varacağını düşünmemişti. Çünkü üniversite hastanelerinin sorun yumağının birden fazla ucu var. Bakanımız "eli hastanın cebinde olan" (konumunu kötüye kullanan) küçük bir doktor kesimi için sonuna kadar haklı olsa da malzeme alımından, hasta yoğunluğuna dek varan diğer sorunların neden algılanamadığını hiç anlayamadım, Sıhhiye'den görülebilen ancak bu kadar olsa gerek. "Hastanın cebinden hiçbir şey harcamıyor olması" ne kadar doğruysa, "zamanında sonlandırılamayan ihaleler, bir türlü bitirilmeyen satın almalar" yüzünden verilemeyen hizmet ve çekilen eziyet de o kadar gerçek. Üstelik merkezi kontrol sistemi (Medula) hastanın işinin görülebilmesi adına sapılabilen küçük patikaları da tamamen kapattı.

Eğitimli doktor açığı "bıçak parasını" iyice körükler!

Örneğin küçük çaplı bir operasyon yapılacak, ameliyathane var, doktor var, ama 2 (iki) liralık damar yolu açmaya yarayan iğne "stokta" yok (bu biyopsi iğnesi, ya da bisturi ucu da olabilir, ihalesi aylar alır). Hasta bunu cebinden karşılamaya dünden razı, yeter ki işi görülsün. Oysa sistem bu malzemenin stokta olmadığını gösterdiğinden, eksiği hasta getirip de işlem yapılırsa, kuruma ödeme yapılmadığı gibi hastanın sorununu gidermek suç haline dönüşüyor. Bir SSK (SGK) hastanesinde karmaşık bir radyoterapi uygulaması için gereken eksik malzemeyi hasta kendi rızasıyla almış, sonra da faturayı SGK'ya iletmiş. İş görülmüş, ama uygulamayı yapan arkadaşımıza dava açıldı, dosyası halen bilirkişide. Bunun bir mantığı var m? Başbakanımızın amcası geçen yıllarda benzer durumda kaldığında aynı çözümü çalıştırmak durumunda kalan da yine bizlerdik. Oysa artık milletvekillerinin ricaları bile karşılık bulamıyor. Bu hak mıdır, adalet midir, reva mıdır?

Sağlık Bakanı'nın "doktor eli-hasta cebi" yaklaşımının temel kıstası doktora 7000 liralık ücretin yeterli olduğu. Pratisyen doktorların bir haftalık kursla aile hekimine dönüştürülüp 8.000 lira ücret aldıkları bir ortamda, hayatının beş yılını gün aşırı nöbetle geçiren, hoca kaprisiyle yüreği daralan, teşhisten tedaviye her durumda ciddi risk alan, mecburi hizmette ailesi dağılan, hatta sık sık dövülüp bazen de öldürülen öğretim üyesi neden daha fazlasını kazanmasın? Konumunu kötüye kullanmayan, ama çok çalışan, daha çok kazanır. Bu ülkede yine bireysel çalışan avukatların kazanma sınırı yokken, müteahhitler istedikleri büyüklükte inşaata soyunurken, kimsenin beceremediği işleri beceren bir profesörün 7000 liralık mı yaşaması gerekiyor? Ve dahası Sağlık Bakanı bu kadar insafsız bir çalışma ortamı sürdükçe "bıçak parası" kepazeliğinin sonlanacağını asla düşünmesin. Daha geçen hafta kendi özel kalem müdürünün il sağlık müdürü olarak atandığı Zonguldak'ta 6000 lira bıçak parası istediler bir hastadan, ben utandım.

Hava ambulansları, ellerinde tornavidaları, olsa olsa kara kutuları söker

Hastanın istediği doktoru seçme hakkını savunup duran da Sağlık Bakanımızdı. Bugün varılan noktada değil fakirin istediği doktoru seçme hakkı, sorununu çözmesi bile mümkün değil artık. Üniversite hastanelerindeki özel muayene uygulaması (tasvip etmediğim yönleri olsa da) bunu bir yere kadar gerçekleştirebiliyordu. En azından gelirin üçte ikisi de üniversiteye kalıyordu. Oysa bugünkü koşullarda doktor var, hastaya dokunması yasak, hastanın istediği doktoru SGK güvencesiyle bulma şansı yok ve üstüne üstlük artık özel hastaneler de sıkıntılı, zengin-fakir eşitsizliği iyice ayyuka çıktı.

Daha önce de söylemiştim, Sağlık Bakanı Tam Gün uygulamasının bu haliyle uçmakta olan uçağın pilotunu görevden almaya çalışıyor, sunduğu çözüm de hava ambulansları. Oysa pilotsuz kalan uçakların akıbeti, er ya da geç içindekilere olacakları mezardır ve halkın tepesine düşecek enkazları. İthal pilotla donanmış hava ambulansı dedikleriniz de, ellerinde tornavidaları, olsa olsa enkazın kara kutularını söker.

Tüm yazılarını göster