Sağlam maliye ile yeni İrlanda olmak

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Geçen haftanın ekonomi gündemi, krizden çıkış stratejisi ve mali kural'ın yokluğunda sorumluluğu artan Merkez Bankası'nın bu çerçevede aldığı açıklanan kanuni karşılık ve faiz kararları çerçevesinde yoğunlaştı. Konuyu para politikasının teknik parametreleri açısından uzmanları yorumluyor; bizim üzerimizde durmak istediğimiz tarafı, Türk ekonomisinin de, kriz mağduru ülkeler gibi,  ısınıp ısınmadığı ve bu nedenle bir soğutma operasyonunun öncelik kazanıp kazanmadığıdır.

Soğutmaktansa ılık tutmak

Aslına bakılırsa ne krizin tahribatına uğramış, ne de büyük yardım ve teşvik paketleri uygulamak zorunda kalmış olmayan Türkiye'nin bu yönden bir acelesinin bulunmadığı, büyüme dinamiklerinin ve yatırımcı kararlarının bu kararlardan olumsuz etkileneceği düşünülebilir. Geçen yıl, finans sisteminin sağlamlığına rağmen, umulmadık düzeyde bir ekonomik daralma yaşanmasının da büyük ölçüde beklentilerdeki bozulmadan kaynaklandığı gözönüne alınırsa böyle bir kaygı duyulması normal.

Ancak bizim öteden beri devam eden ve çözmek için henüz büyük mesafe almamız gereken sorunlarımız var. Bu açıdan ilk yarıda sağlanan yüksek büyümenin aynı zamanda cari açıkta bir sıçramaya yol açtığını unutmamalıyız. Sadece bu iki gelişmenin birlikteliği bile ekonomideki canlanmanın ısınmaya dönüşebileceği tehlikesini ciddi kılmaya yeter. Bu nedenle onca zamandır kontrol altında tutulmaya çalışılan enflasyon belasına dönüşü önlemek isteyen kamu otoritesinin dikkati ve temkini elden kaçırmak istemeyişini anlayışla karşılamak gerek.

Bununla birlikte alınacak tedbirleri topyekün bir soğutma politikası halinde değil, selektif düzeyde tutmak ve bu defa ters yönde kriz potansiyelini güçlendirecek ölçüye vardırmamakta yarar var. Aksi takdirde güvenin azalması ve risk priminin yükselmesi işten bile değil. Ekonominin reel yapısını sadece para politikalarıyla dönüştürmenin mümkün olmadığı, bu nedenle bir yandan ısınma kontrol edilirken, diğer yandan ithalatı dizginleyecek ve yurt içi ara malı üretimini destekleyecek bir politika seti yürütme gereği gözden kaçırılmamalı. En önemlisi de mali istikrar ve bütçe dengesi konusundaki kararlılıktan geri adım atılmaması gerekli. Hükümet ya da Merkez Bankası'nın aldığı her tedbiri bu bakımdan münferit olarak değerlendirmek yerine, bu genel çerçeve içinde ele almak daha doğru olacak.

Batıda vergiler artıyor

Küresel çapta risk iştahının yeniden yükselmesiyle gelişmiş batı ülkeleri ekonomilerindeki bozulma, daha önce de belirtmiştik, Türkiye'nin yatırım cazibesini arttırıyor. Ancak bizim de, batı dünyasında olmayan pek çok sorunumuz var ve bunların başında da büyümenin yapışık ikizi haline gelen cari açık geliyor. Bu açıdan bir yandan uzun vadeye yönelik yapısal dönüşüm çabasını yoğunlaştırıp ihracata yönelik güçlü bir ekonomi yaratmak için çok boyutlu bir strateji oluştururken, diğer yandan kısa ve orta vadede dış yatırım kaynaklarını çok daha fazla çekmek için sahip olduğumuz bu cazibe avantajını etkili bir şekilde kullanmayı başarmalıyız.

Bu arada kriz sonrası politikaların, batı ülkelerinin gündemini ve kafalarını fena halde karıştırdığını görüyoruz. ABD ve İngiltere, ekonomiyi soğutma ve bütçe açıklarını dizginleme konusunda ön alıyor ve vergilerini arttırıyor. Kıta Avrupası'nda ise durgunluğu aşmak için vergi indirimleri, dizginleri elden kaçırmamak için alternatif daraltıcı mali politikalarla bir arada öngörülüyor. Bu ülkeler arasında Almanya vergi indirimine, İtalya ise vergi sıkılaştırılmasına ağırlık veren iki ayrı ucu temsil ediyor. İrlanda ise yatırım cazibesini yitirmek ile bütçe çökmesi arasında çaresiz kalmış durumda.

Yeni İrlanda biz olalım

Türkiye,  maliye politikaları seçenekleri yönünden şu anda daha rahat durumda. Ne var ki bizim de vergi tabanının güdüklüğü ve kayıtdışı ile dolaylı vergilerin sınırına gelinmiş olması gibi temel yapısal darboğazlarımız aşılmış değil. Ayrıca ne Almanya gibi teknolojik üstünlüğümüz ve ihracat çekişli büyüme dinamiğimiz, ne de İsviçre gibi güçlü ve yenilikçi KOBİ'lerimiz var. Cari açığa rağmen yatırımcı güveninin devamında şimdiye kadar büyük rol oynayan mali disiplinin sürdürülebilirliği açısından dikkatli olmak ve temel reformları geciktirmemek zorundayız.

Kamu finansman dengesini sağlam ve kalıcı bir tabana oturtamazsak, vergi politikalarında yatırım cazibesini azaltacak yanlış adımlar atma riski ile karşı karşıya kalabiliriz. Oysa esas kaçınmamız gereken, kriz sonrasında yakaladığımız bu cazibe avantajını korumak hatta daha da arttırmaktır. Şimdilerde bütçe açığı yüzde 30 gibi rekor düzeye yükselen ve bu nedenle Kurumlar Vergisi'ni yükseltme baskısı altında kalan İrlanda'nın yüzde 12.5 vergi oranı sayesinde yakın tarihin en parlak yatırım üssü ve başarı hikayesi yarattığını, kısa bir zamanda Türkiye'nin son yıllardaki hamlesine rağmen ulaştığı toplam dış yatırımın üç katından fazla olan 165 milyar Euro yatırım çektiğini unutmayalım.

Neden yeni dönemin hem de daha büyük ölçekli İrlanda'sı biz olmayalım?

Tüm yazılarını göster