Ruhsuz üretim

Gültekin KARA OTOSTOP gultekin.kara@dunya.com

Geçtiğimiz hafta başında bir yazı yazmış ve satış adetleri üzerinden yapılan ödüllendirmelerin firma içi motivasyonu dışında çok fazla bir anlam ifade etmediğini vurgulamıştım. Niyetim, kimsenin emeğini ve mesaisini küçümsemek olmamakla birlikte, otomobil gibi alım kararında rasyonel olgular kadar sübjektif değerlendirmelerin de etkin rol oynadığı bir üründe en çok satmak, en iyi olmak anlamına gelemediğini vurgulamaktı.

Bugün Türkiye’de en çok satan otomobil modelleri incelendiğinde şampiyonlukların filolar tarafından belirlendiği görülüyor. Öyle ki bugün en çok satan modeller, genel anlamda giriş ve düşük maliyetli otomobillerden oluşuyor. Tabii hemen bir ekleme yapalım maliyet önemli bir unsur olmakla birlikte her şey de “tamamen duygusal” değil. Eğer otomobillerin alım kriterleri sadece ekonomik olsaydı. Bugün 20-30 bin lira aralığındaki otomobiller, bireysel anlamda çok satardı.

Buna paralel eğer otomobil alımında ihtiyaç ön plana çıksaydı ve tek başına bir kriter olsaydı, örneğin Mini, Fiat 500 gibi ikonik modeller belki de hiç üretilmezdi.
Bugün tüm dünyada statü sembolü olarak görülen Mercedes’in bir otomobilden çok daha fazla şeyler ifade ettiğini bilmeyen yoktur herhalde. Hatta müteahhit örneğinden yola çıkarak, beğenmediği/tercih etmediği halde mecburen Mercedes ile gezmek zorunda olanlar da bulunuyor Türkiye’de.

Sözü buradan babayiğit mevzusuna getirirsek, ki bu mevzu daha çok su kaldırır, işte en önemli tıkanıklık burada başlıyor. Yani biz bir para babası bulsak ve o da bu işe soyunacak kadar yiğit olsa ne üretecektir. Bir otomobil mi bir marka mı?
Ürün yapmak parayı koyduğunuz anda dünyanın en kolay işi. Uzaya uydu göndermiyorsunuz, otomobil tasarlamak ve imal etmek basit. Ama, o otomobilin hikayesi ne olacak?

Yani başka bir deyişle insanlar o otomobili neden alacak?

Bu bir gofret değil ki tadını beğenip alınsın ya da deterjan değil ki beyazları, bembeyaz yapsın, gölge kalırsa değiştirilsin.

Bu bir otomobil… Bir otomobilde içindeki motordan, üstündeki kupadan daha önemli bir şey var o da ruh…

Eğer bir devrim yaratmıyorsanız ya da farklı bir deyişle patenti size ait bir buluşunuz yoksa ki o da yetmez icadınızın win-win yaratması yani hem tüketiciye hem de size para kazandırması lazım, otomotiv sektöründe diğerlerinden ayrılmanız çok güç olacaktır.

Çünkü, ruh olmadan başarının gelmesi mümkün değildir. İnsanlar sizi yani ruhu olmayan bir otomobili ancak matematiksel verilerle ispatlanmış yararları görmeleri halinde satın alabilir. Örneğin, çok az yakması, bakım ve kullanım maliyetlerinin düşüklüğü vs…

Buralarda da fark yaratabilmeniz neredeyse imkansız olduğuna göre çok fazla bir şansınız kalmıyor. Bakın, bugün Türkiye’de en çok satılan otomobiller arasında yer alan Linea ve Symbol sahipleriyle konuştuğunuz zaman bu otomobili alma nedenlerini sorsanız, genelde temeli ekonomiye dayanan yanıtlar alırsınız. Az yakması, satın alma maliyetinin düşüklüğü, yedek parça vs…

Ama hiç kimse, bir Symbol’ü ya da Linea’yı rüyalarımın otomobili olarak tanımlamaz. Rüyalarımın otomobili derken, uçuk kaçık Ferrari’lerden bahsetmiyorum, standart olarak premiumlar ya da orta-üst araçlardan bahsediyorum. Bu otomobillerin size sunduğu şey teknoloji değil.

Bu otomobillerin geliştirdikleri ve bünyelerinde barındırdıkları ruh, size farklı bir statü sağlıyor. Öyle ki burada insanlar otomobili değil markayı alıyor.

Bugün Volvo neden pazar payında önemli bir artış yakaladı. İnsanlara ucuza statü verebildiği için. Ya da arkasında 180 yazan ama motoru 1.6 olan Mercedes’ler niye çok satıyor. İnsanlar ulaşabildiği için. Peki Volvo ya da Mercedes’in sözünü ettiğim fiyatlardaki araçlarındaki teknik seviye bırakın rakiplerini, kendi içinde bile optimum fayda sağlamaktan uzakken, insanlar neden tercih ediyor. Volvo ve Mercedes kullanıyorum diyebilmek için.

Bu markalar, bu ruha ulaşabilmek için 100 yıldır çalışıyor. Ama ona rağmen de hala sallanabiliyor.

O yüzden bizim aramamız gereken, yaratmamız gereken marka, bir otomobil markası olmamalı. Bence Türkiye, ölçülebilir ve ölçüldüğünde faydası kanıtlanabilir alanlarda, ruhsuz üretimlerd emarka yaratmalı.

İşte o zaman özlenen ekonomik büyüme, gerçekçi olarak sürdürülebilir.
 

Tüm yazılarını göster