Romatizmal hastalıklarda biyolojik tedavi çok daha başarılı

Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

SAĞLIK / Dr. Yavuz Dizdar Romatizmal hastalıklar önemli ve yaygın bir sağlık sorununu oluşturuyor. Bu sorunun iki önemli bileşeni var, birincisi bu hastalık grubu kuşkusuz çekenler için ciddi bir kısıtlılık yaratıyor. Ama en az bunun kadar önemli ikinci boyut ise hastalığın üretim için oluşturduğu engel. Hastalığın yarattığı kısıtlılık ciddi ekonomik kaybı beraberinde getiriyor. Wyeth İlaçları tarafından geçen hafta Madrit'te düzenlenen medya eğitim programında, romatizmal hastalıklarda güncel tedavinin ne olması gerektiği detaylarıyla tartışıldı, akademik çevrelerin görüşlerini aktarmaya çalışacağız. Romatizmal hastalıklar denildiği zaman enflamasyon (iltihap, yangı) ile seyreden hastalık grubu anlaşılmakta. Vücut kendi bağ dokusuna (özellikle eklemlerine) karşı nasıl tetiklendiği bilinmeyen bir bağışık yanıt oluşturuyor. Bunun sonucu olarak da temel olarak eklemlerde şişme, ağrı zamanla işlev kaybı ile seyreden bir tablo ortaya çıkıyor. Ancak bağ dokusu sadece eklemlerde bulunmuyor; cildin tutulması durumunda sedef görülebilirken; göz, kalp ve damarlar da etkilenebilir. Romatizmanın gelişme mekanizması bilinmiyor, bu nedenle standart tedavi yaklaşımı bağışık yanıtın bir şekilde baskılanması. Bu amaçla kullanılan temel ilaçlar kortizon, bağışıklık sisteminin etkinliğini azaltan (aslında kanser tedavisinde kullanılan) metotreksat, "hastalığın seyrini değiştiren ilaçlar" grubu ve daha hafif vakalarda ise aspirin ve benzerleri. Ancak son yıllarda hastalığın oluşumundaki kilit mekanizmalardan birinin "tümör nekroz faktörü" (TNF) adlı molekül olduğunun anlaşılmasıyla birlikte, bu moleküle yönelik "biyolojik" tedaviler de uygulamaya girdi ve büyük başarı kazandı. Hastalığın psikolojik yükü çok ağır Romatizmal hastalıklar sadece bu tabloya özel belirti ve kısıtlılıklarla seyretmiyor. Örneğin sedef (psöriazis) özelinde düşünüldüğünde, kısıtlılık, endişe, kaygı hastalığın önemli bileşenleri haline geliyor. Hastalarının üçte ikisinde psikolojik belirtiler baskın olarak seyrediyor; depresyon yüzde 54 oranında görülürken, yüzde 10 oranında intihar eğilimi ortaya çıkmakta. Hastalık bir süre sonra aileyi de psikolojik olarak etki altına alıyor. Sedef (psöriazis) hastalarının eşlerinin yüzde 10'unda endişe, yüzde 2'sinde depresif yapı saptanıyor. Bu tablonun derinliği ve süresi hastalığın devamıyla ilişkili. Romatizmal eklem hastalarının ailelerinin yaklaşık üçte biri ruhsal açıdan sıkıntılı, yüzde 40'ı hastaların durumlarını abarttığını zannediyor. Hastalığın seyri psikolojik durumla yakından ilişkili olduğundan, hastalık ve ruhsal gerilim birbirini ayrıca tetikliyor. Biyolojik ilaçlar erken dönemde daha başarılı Gelelim tedavideki yeni yeni anlaşılan önemli noktalara. Romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılan yukarıda anlattığımız klasik seçenekler, hastalığın belirtilerini azaltmakla birlikte, ileride oluşacak kısıtlılıklar açısından sınırlı bir etkiye sahip. "Hastalığın seyrini değiştiren ilaçlar" olarak adlandırılan tedavi seçenekleri ise özellikle yan etkiler açısından güvenli bir profil çizmiyor. Son yıllarda geliştirilen biyolojik tedavi seçenekleri ise tedavide yüz güldüren başarılı sonuçlar sundu. Zira bu ilaçlar, hastalığın ilerlemesindeki temel molekül olan TNF'yi hedef alıyor. Halen kullanıma sunulmuş olan üç biyolojik ilaçtan ikisi (infliksimab ve adalimumab) TNF'yi bağlayan antikor yapısında, biri de (etanersept) etkisini bloke eden tasarlanmış bir molekül. Bu konuda yapılan en son klinik araştırmalar özellikle etanersept için belirgin üstünlük ortaya koydu. Öte yandan, çok açık anlaşılan bir diğer unsur ise, hastalığın daha başındayken biyolojik ilaçlarla tedaviye başlanmasının, ileride ortaya çıkabilecek kısıtlılıkları belirgin azalttığı. Romatizmal hastalıkların modern tedavi prensiplerine gelecek hafta ayrıntısıyla değineceğiz.

Tüm yazılarını göster