Rezerv artırmak maliyetlidir

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Başbakan "Güçlü TL benim şahsi meselem" dedi… Bu açıklama karşısında adeta ne yapacaklarını bilemeyen ve artık Merkez Bankası'na yüklenmenin anlamının kalmadığını gören TİM yetkilileri Başbakan'a çıkmaya karar verdi…

Merkez Bankası, ihracatçıların yakınmalarında tümüyle haksız olmadıklarını kabul etti, ihracatçılar tarafından dile getirilen rezerv artışı konusunda yapılabilecek bir şeyler bulunduğunu açıkladı…

Kur konusunda bir-iki güne sığan ve aslında bazı yönlerden taban tabana zıt olan görüş demetini aktardık sizlere…

Dün de yazdık; Başbakan Erdoğan hem "TL güçlü kalsın" diyor; hem "Merkez Bankası'nın faizi yüksek" diyor; yani müdahale ediyor gibi görünmemekle birlikte "Merkez Bankası faizi biraz indirse iyi olur" demeye getiriyor.

İhracatçıların biraz beyhude bir çaba içindeoldukları gözleniyor. Ne yani rapor sunup durumu izah

ettiklerinde Başbakan Erdoğan, "Ben yanlış düşünmüşüm, bugünden sonra artık güçlü TL benim şahsi meselem değil, kur artışı için elimden geleni yapacağım" mı diyecek. Belli ki ihracatçıların talepleri artık kur konusunda yoğunlaşmayacak, ihracat için başka teşvik mekanizmalarının devreye sokulması istenecek.

Hep dile getirilen ve Merkez Bankası'nın da bir anlamda yeşil ışık yaktığı rezerv artıracak politikalar uygulamaya gelince… Merkez Bankası rezerv artırmak amacıyla piyasadan zaten döviz alıyor. Gerçi bu döviz alımında açıkça ifade edilmese de TL'nin değerine ilişkin istikrar sağlama amacı da yok değil. Merkez Bankası 3 Ağustos'tan beri günlük 40 milyon + 40 milyon dolar opsiyonlu olmak üzere 80 milyon dolara kadar döviz alıyor. 3 Ağustos öncesinde tutar 30 + 30 olmak üzere 60 milyon dolardı.

Merkez Bankası yarın bu tutarı 100 milyon dolara da çıkarabilir, 200 milyon dolara da. Ama bunun bir maliyeti yok mu? Ya da, döviz alımını böylesine artırmak TL'nin değer yitirmesi sonucunu doğurur mu?

Merkez Bankası'nın piyasadan döviz almasının mekanizması belli. Banka bu dövizi, TL ödeyerek alıyor.

Temel amacı fiyat istikrarını sağlamak olan Banka, aldığı döviz karşılığı ödediği TL'nin piyasada serseri mayın gibi dolaşmasına göz yumamayacağı için bu parayı görece yüksek faizle geri çekiyor. TL çekilirken uygulanan faiz neye göre mi yüksek? Tabii ki piyasadan alınan dövizin getirisine göre. Merkez Bankası aldığı bu dövizi kasasında tutacak değil ya, ağırlıklı olarak yurtdışında değerlendirme yoluna gidiyor. Nedir bu dövizin getirisi, yurtdışında faizlerin hangi düzeyde olduğu belli; şu sıralar yıllık bazda en yüksek getiri yüzde 3 dolayında.

Mekanizmaya bakar mısınız; Merkez Bankası döviz alıyor, karşılığında ödediği TL'yi piyasadan yüzde 7 dolayında faizle çekiyor, bu kez aldığı dövizi ağırlıkla yurtdışında olmak üzere, içeride ödediğinin çok altında bir faizle değerlendiriyor ve bu işlemden her gün zarar yazıyor. Aslında zarar yazan Merkez Bankası mı, ülke zarar yazıyor…

Kur artışı da garanti değil

Diyelim Merkez Bankası'nın bu operasyonla zarar yazmasını göze aldık; peki Merkez'in aldığı dövizi çok artırması kur artışı sonucunu doğurur mu, var mı bunun bir garantisi? O da yok!

Türk parasının reel olarak değer kazanmasına, en azından şu son dönemde nominal olarak değer yitirmemesine yol açan etken, biliniyor ki hızlı sıcak para trafiği. Merkez Bankası günlük döviz alım tutarını 80 milyon dolardan daha yukarılara çekerse, Türkiye'ye para getirmek isteyenler, çok sağlam bir alıcı bulmuş olmayacaklar mı? Mevcut durumda Türkiye'ye giren para örneğin günlük 100 milyon dolar ve Merkez Bankası bunun 80 milyonunu alıyor; 20 milyon için satacak bir yer aranıyor. Bu 20 milyon için sağlam bir alıcı bulunamadığında da daha düşük kurdan satışa razı olunuyor. Mekanizma teorik olarak böyle işlediğinde bir süre sonra Türkiye'ye getirilen para, karşı tarafın ne kadar alacağıyla sınırlanmaya ve 100 yerine 80 milyonda kalmaya başlıyor.

Merkez Bankası günlük alım tutarını 80 milyon doların çok üstüne çıkarırsa, bu durum yabancılar için "getirin dövizinizi, ben almaya hazırım" mesajı taşımayacak mı?

Tüm yazılarını göster