Revolution (*)

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com
CNBC-e'de pazar akşamları ekrana gelen fantastik bir dizi var; Revolution. Bütün dünyada elektrikler kesilmiş ve bu şekilde 15 yıl geçmiştir. Ne bir merkezi otorite kalmıştır yeryüzünde, dolayısıyla ne de bir ülke. Gücü gücü yetene bir durum oluşmuş, sokak çeteleri duruma hakim olmaya başlamıştır. Dizideki ifadeyle otorite milis güçlerindedir, kuralı onlar koymaktadır artık. Ve tüm mücadele, elektriği yeniden elde etmeye dönük olarak verilmektedir. Çünkü elektriği bulacak olan, dünyaya da hakim duruma gelecektir.
 
Dizinin kahramanlarından biri, içine düştüğü durumu müthiş güzel özetler:
"İlkokulda benden güçlü bir çocuk vardı. Okul bahçesinde beni hep döverdi. Sonra yıllar geçti, şu kadar çalışanım, şu kadar evim, arabam oldu. Artık güvendeydim; beni çok seven, maddi durumumu hiç önemsemeyen bir karım vardı, mutluydum. Ama ne zaman ki elektrikler kesildi, bir anda tüm dünya okul bahçesine dönüverdi. Yine çok korkuyorum..."
 
"Arka Sokaklar'ı fazla izliyorsunuz"
 
Televizyon dizilerinden başladık, devam edelim. Önceki gün İstanbul'da bir kadın daha boşanmaya yanaşmayan kocası tarafından öldürülür. Aldıkları tehdit üzerine İstanbul'da dertlerini anlatabilmek ve yardım alabilmek için birkaç karakol gezmek durumunda kalan aile ile iddiaya göre bir karakolda "Siz Arka Sokaklar'ı fazla izliyorsunuz" diye adeta dalga da geçilir. Malum Arka Sokaklar dizisindeki polisler, en küçük bir şikayeti bile çok önemseyip olaya müdahale etmektedirler. Yani söylenmek istenen, "Polisin her şikayeti dikkate alması, ancak filmlerde olur"dur.
 
Türkiye okul bahçesi mi?
 
Evet, o tür duyarlılık örnekleri filmlerde olur. Ama ya gerçek hayatta yaşananlar... Hukuktan güç alamayanlar, alamayacağını bilenler fiziki güce de sahip değillerse olan biteni sineye çekmek durumunda kalıyor. Kendini güçlü görenler ise okul bahçesinde dayak atan çocuk gibi davranıyor.
 
Canı sıkılan eski kocalar ya da karısının boşanmasını kabullenemeyen kocalar ne zaman potansiyel katil durumuna geldiler? 
 
Ya trafikte kırmızıda üstünüze üstünüze gelen araç sürücüleri. Diklenin bakalım bunlara, başınıza ne işler alıyorsunuz. Haklı olmanız hiçbir şey ifade etmiyor. Ya da bu durumda trafik polisi herhangi bir işlem yapıyor mu?
 
Geçin bunu, trafik kazalarında yaralananlar, hatta ölenler var ve bu duruma yol açanlara kesin suçlu olsalar bile ne gibi cezalar veriliyor?
 
Trafik polisi, taksiciye bile fazla ilişmemeye özen gösteriyor. Bu kimi polislerin itirafıdır,
gözlem değil. "Üç beş taksici bir araya gelse, kafama bir kalas indirseler, aldığım üç kuruşla halim ne olur" diyen onlarca polis var. Bu yüzden, üç maymun oynanıyor. 
Milletvekiline, hakime, savcıya zaten ceza yazılamıyor. Hukuk, en başta hukuku oluşturmak ve uygulamakla görevli olanlar için istisna haline gelmiş durumda.
 
Ya ekonomi?
 
Gücü gücü yetene durumu yalnızca sokakta mı? Ekonominin aktörleri de, ister pazarcı esnafı olsun, ister manşetli gömlekleri ve parlatılmış ayakkabılarıyla plazalarda büyük sermayeye yön verir durumda bulunsun, hep aynı şekilde davranıyor.
 
Aylardır konuşulan bankaların aldığı hizmet bedellerine baksanıza. Bankalar vatandaşın milyarlarını alıyor. Bunda kimin ne kadar haklı olduğu ayrı bir konu. Bazı hizmet bedellerinde bankalar haklı, bazılarında vatandaş. Ama banka haksız da olsa bunları tahsil etmeyi sürdürüyor. Çünkü güçlü! Elli kadar bankanın organize olması mı kolaydır, kaldı ki bankalar zaten organize, yoksa karşıdaki milyonlarca vatandaşın organize olması mı? Dolayısıyla ortada bir güçlü-güçsüz ya da güçlü-az güçlü dengesi veya dengesizliği var. Alın size bir okul bahçesi örneği daha...
 
Çek ve senet sorunundaki duruma ne demeli? Tahsilattaki sorun çoğu kez "iştigal konusu" çek ve senet tahsil etmek olan mafyaya emanet edilmiyor mu? Ya da iyi iş yapan kimi işletmeler, yerlerini devretmeye zorlanmıyor mu?
 
Türkiye "okul bahçesi" durumundan kurtulabilir mi ya da nasıl kurtulabilir? Öğretmenler bu duruma göz yumma eğilimindeyse, kendi aralarında birlik yoksa ve daha da kötüsü onlar da okul bahçesindeki öğrenciler arasında ayrımın dik alasını yapıyorsa, bu durumdan kurtulmak mümkün olabilir mi ki?
 
(*)Devrim
Özür: Dünkü yazımızın başlığı, bazı şehirlerdeki baskılarda yanlışlıkla eski bir yazının başlığıyla çıkmıştır. Doğru başlık, "Ve kısa vadeli dış borç 100 milyarı aştı" olacaktır.
 
Tüm yazılarını göster