Renault'nun Pargalı'sı

Gültekin KARA OTOSTOP gultekin.kara@dunya.com
 
Bugün yazımı Renault'ya ayırdım. Sebebi ise kendi tabirleriyle Rönesans, benim tabirimle devrim yaratan yeni ürün anlayışı ve onun Türkiye bağlantısı. 1999 yılında Renault Megane serisini piyasaya sürdü. Hem de çok radikal bir kararla… 
Neden radikal bir karar diyorum, çünkü o güne kadar Türkiye'nin en çok satan otomobilleri arasında yer alan Renault 9 ve Toros'ların üretimini bıçak gibi kesip, “Bugünden sonra Megane” dedi. 
Bu hakikaten çok radikal bir karardı. Zira, bugün yerli otomobil denildiği zaman ya da yerli otomobile yönelik olumsuz yorumların tepesine, Tofaş'ın ürettiği Kuş serisi araçları yazıyoruz. Kamuoyunda söz konusu araçların algısı hakikaten çok kötü. 
Fakat aynı zamanlarda piyasada olan Renault modellerini hatırlamıyoruz. Örneğin, Renault 12 Toros ile Kartal arasında çok büyük bir fark var mıydı? Şahin'i, Doğan'ı hatırlayanlar, Renault 12'yi ya da Broadway'i hatırlamıyor… 
Hatırlasa da olumsuz düşünmüyor. Bu o otomobillerin Kuş'lardan açık ara daha iyi olduğu anlamına mı geliyor? Bence hayır… 
Ama, çok net bir konu var ki bu durumun bana göre en somut çıkarımı, Renault'nun bu işi çok hızlı bir şekilde bitirip, kamuoyu algısını çok net olarak düzeltmesidir. O yüzden Renault'nun piyasanın açık ara en çok satan modelini bir gecede terk edip, yeni Megane macerasına atılması bir devrimdir. 
Bursa'nın başarısı 
Tofaş ise o dönüşümü yapamadığı için Linea gelene kadar binek otomobilde büyük sıkıntı çekti. Bugün bile kar daha tatlı geldiği için eski alışkanlıklarıyla “eski ve yeni modelleri” birlikte satmaya devam ediyor. Renault'yu incelemeye Türkiye'deki üretimden başlayalım. Renault ilk defa, 30-40-50 binlik, az volümlü niş modellerinin ya da Symbol, Megane Sedan gibi Batı Avrupa dışı modellerinin yerine amiral gemisi bir aracını Oyak'ta üretiyor. Bu hem Oyak hem de Türk otomotiv sanayisi için çok büyük bir başarı. Tekrar Renault'ya dönelim ve biraz geçmişe uzanalım. 
Renault Grubu eski Başkanı Louis Schweitzer dönemine gidelim. Schweitzer'in yaptıkları sadece Megane ailesiyle sınırlı kalmadı. Başarılı yönetici kendi yarattığı Megane ailesini yine bir gecede silip yerine Megane II'yi yaratmıştı. Hem de oldukça radikal bir tasarımla. Doğrudan kendine bağladığı tasarımcı Patrick Le Quement ile birlikte çağın çok ilerisinde tasarımlara imza attılar. Fransız üreticinin tarihindeki belki de en başarısızı model olan Avantime, Vel Satis, hep satış/kar anlamında tatmin edicilikten uzak, fakat tasarım ve inovasyon anlamında çağın ötesinde modellerdi… 
Le Quement'nın yıldızı da Schweitzer'in görevini Carlos Ghosn'a bırakmasıyla söndü. Grup onun döneminde selefinin başlattığı Dacia başta olmak üzere Renault projeleriyle hızlı bir ivme yakaladı. Ancak, Mösyö Ghosn, tamamen duygusal/akçeli işlerdeki başarısını otomobil konusunda çok gösteremedi. Her büyük adamın bir hikayesi vardır ya nasıl Nikola Tesla, elektrikle anılıyorsa, Ghosn da namını elektrikle yürütmek istedi. Tahtı, Schweitzer'den devralan Ghosn, uzun bir süreyi ana ürünü olan konvansiyonel içten yanmalı otomobil yaratımında, otomobilin tasarım alanında idare ederek geçirdikten sonra, kendi Pargalı ya da Makbul İbrahim Paşası'nı, Laurens Van den Acker'i buldu. 
Van Ecker'e Pargalı yetkisi 
Muhteşem Süleyman, nasıl payitaht mührünü Pargalı'ya verdiyse, bugün Renault'da Hollandalı tasarımcı da Ghosn'un imzasını atmaya yetkili gibi. Bu yetkilerle Van den Acker, Clio'yu yarattı. Bütün açık yürekliliğimle söylüyorum. Bugün Clio'yu bir Alman markası yaratmış olsaydı. Hiç şaşırmazdım. Tasarım anlamında teknik açıklarını, güzel görünüşle kapatmaya çalışan çekik gözlü marka olsaydı yine yadırgamazdım. İyi bir tasarımı, başarılı bir motor/şanzımanla birleştirip, içine de son teknolojiyi barındıran ekipmanları koyduğunuzda otomobil çok güzel olur. Bunu daha önce yapanlar oldu. 
Lakin Renault yaptığında bence bir devrim anlamına geliyor. Zira, Fransız üretici, bugüne kadar tıpkı Fransızlar, gibi her şeyden biraz yapmayı çok iyi başarıyordu. İlk defa Clio ile birlikte bence her şeyi mükemmel yapmışlar. 
Ancak büyük bir risk de almıyor değiller. Renault'nun Pargalısı, A'dan Z'ye tüm modelleri 14 ay gibi bir süre içinde kendi tasarım anlayışına uygulayarak piyasaya sürme kararı aldı. 
Bu strateji pazarda iş yaparsa, nakit akışı ve karlılığa getireceği pozitif ivme ile birlikte, başta vatandaşı PSA olmak üzere Eski Kıta'nın büyüklerinin oldukça canını acıtır. Büyük risklerin getirisi büyük olur fakat, elinizde Clio'nuz var ise sanki kazanacağınız bir savaşa giriyor gibisiniz. O yüzden bugünlerde Renault'da yüzler gülüyor. Hızla ilerken, bu başarıyı sağlayan komutanların popülaritesi de aynı oranda artıyor.Lakin ufak da bir uyarı. Altıncı yüzyılda yaşayan Çinli savaş dehası Sun-Tzu'nun Savaş Sanatı isimli kitabında, kazanılan bazı muharebelerin tüm savaşı kazanmaya yetmeyeceğine dikkat çekmiş. Dolayısıyla Clio'nun başarısı önemli bir meydan muharebesi galibiyeti olabilir. Fakat rakipler, karşı atağa kalktığında Renault'nun yapacağı hamle önümüzdeki savaşın akibetini belirleyecektir. 
Tabii komutanların da…
Tüm yazılarını göster