Reel kur ocakta dip yaptı ama daha da aşağı gidecek gibi

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Reel efektif döviz kuru, geçen ay, hesaplanmaya başlandığı 2003 yılının ocak ayından bu yana geçen 14 yılın en düşük düzeyine indi. 2003'ün ocak ayında 89.55 düzeyinde oluşan endeks, aradan geçen tam 14 yıl içinde ilk kez bu düzeyin de altına geriledi.

Reel efektif döviz kuru endeksi, geçen ay 88.17 düzeyinde oluştu. Reel efektif döviz kuru endeksinin 100'ün üstüne çıkması Türk parasının reel olarak değerlendiğini, 100'ün altına inmesi ise reel anlamda değer yitirdiğini gösteriyor.

Yani Türk parası ocak ayı itibariyle 2003'ten bu yana olan dönemin en değersiz konumunda bulunuyor.

Türk Lirası, her ne kadar ocak ayında en değersiz konuma gelmiş olsa da, burası sanki dip olmayacakmış gibi görünüyor.

Türk parasının reel değerinin 2010 yılının ekim ayında ikinci zirveye (zirve aralık 2007'de oluşmuştu) çıktıktan sonra nasıl zikzak çizdiğini kolaylıkla görebiliyoruz.

Belli bir döngüyle iniş ve çıkışlar yaşanıyor. Ama bu iniş ve çıkışlarda yön çok belirgin bir şekilde aşağı doğru. Adeta bir koridor oluşmuş durumda.

Dolayısıyla ocak ayında 88.17 ile tarihi dip noktaya inen reel efektif döviz kuru endeksinde ocaktan sonraki dönemde daha düşük düzeyler görülmesi şaşırtıcı sayılmamalı.

Bu tahminin tutmasını önleyecek tek gelişme, fiyat artışının çok çok hızlanması olacaktır. Malum, reel kur endeksi hesaplanırken TÜFE'deki artış dikkate alınıyor.

Şubatta artabilir ama kalıcı olur mu?

Dolar ve euro, ocak ayı ortalaması itibariyle aralık ortalamasına göre Türk Lirası karşısında sırasıyla yaklaşık yüzde 7 ve yüzde 8 oranında değer kazandı. Dolar ve euro Türk Lirası'na karşı değer kazanmaya devam etse bile şubatta bu oranlara erişileceği sanılmıyor. En azından şubatın ilk haftasındaki gidişat bu yönde.

Ocakta TÜFE artışı da yüzde 2.46 gibi çok yüksek gerçekleşmişti. Şubattaki TÜFE artışının da ocak ayındaki düzeyde olacağı sanılmıyor.

Yani şubat, hem kur artışı, hem enflasyon yönüyle ocak ayından daha ılımlı geçmeye aday.
Eğer kur artışı bugünlerdeki gibi seyreder ve ocak ayı ortalamasına göre yüksek bir artış göstermezse, ocaktan daha düşük olmakla birlikte görece yine yüksek beklenen TÜFE'ye karşı reel kur bir miktar gerileyecektir.

Ama bu uzun soluklu olacağa hiç benzemiyor doğrusu. Baksanıza dünkü tabloya... Siyasetten söz ediyoruz tabii ki. Bu tabloda, böylesine gergin bir ortamda ekonominin sağlıklı yürümesi ve döviz kurunun aşağı gitmesi ne ölçüde mümkün olabilir ki...

Dolayısıyla reel efektif döviz kuru endeksinin küçük dalgalanmalar göstermekle birlikte önümüzdeki aylarda ocaktaki 88.17'den daha aşağılarda oluşma olasılığı güçlü görünmektedir.

Varlık Fonu'nun bu gerekçesi bazı bürokratları çok üzmüş olmalı

Varlık Fonu'nu kurduk; içini de öyle bir doldurduk ki, öyle kuruluşları fona devrettik ki, "Yok artık" dedirtecek cinsten...

Fonu niye kurduğumuz belli. Büyük projelere kaynak yaratmaya, fon varlığını oluşturan şirketleri teminat gösterip yurtdışından ucuz kredi almaya çalışacağız.

Varlık Fonu'yla ilgili olarak; Sayıştay denetimi dışında tutulması, fon yöneticilerinin uygulamalardan dolayı sorumlu tutulmayacak olmaları, ihalelerin istenilen şirkete, istenilen fiyattan verilmesinin mümkün bulunması, özel sektörde zor durumda olan şirketlerin fona devrinin mümkün kılınması gibi bir dizi eleştiri konusu var.

Bütün bunlar bir yana, yapılan açıklamalarda fona devredilmiş şirketlerin yöneticilerini incitici ifadelere yer verildiği gerçeği de var.

Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, önceki gün Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada Türkiye Varlık Fonu'nun kuruluş amaçlarından birinin "büyük kamu şirketlerinin daha iyi yönetilmesi olduğunu" söyledi.

Biz Türk Hava Yolları'nı dünyanın sayılı havayolu şirketlerinden biri haline getirmekle övünmüyor muyduk?

Ziraat Bankası, Türkiye'nin en büyük bankası değil miydi? Aynı şekilde Halk Bankası çok iyi çalışmıyor muydu yani? Şimdi ne yapılacak da bu bankalar daha iyi yönetilecek acaba?

THY'yi, Ziraat Bankası'nı, Halk Bankası'nı ve fona devredilen diğer şirketleri yönetenler, bir anlamda "iyi yönetici olmamakla" suçlanmış olmuyorlar mı?

Hem bu şirketlerin yöneticileri en azından şimdiki durum itibariyle görevlerini sürdüreceklerine göre ne olacak da fona devir sayesinde daha iyi bir yönetim söz konusu olacak? Bu, "daha iyi yönetimi" fon yöneticileri mi sağlayacak?

Ve şu Türkiye üstüne oynanan, oynanmak istenen oyunlar... Kurtulmuş'un açıklamasına dönelim tekrar:

"Varlık Fonu, Türkiye'nin ekonomik olarak güçlü bir fona sahip olması ve Türkiye ekonomisi üzerindeki operasyonlara karşı kendisini garantiye alması amacıyla kurulmuştur. Türkiye'nin ekonomik salvolara karşı daha dinamik bir yapıya kavuşması öngörülmektedir."

Tüm yazılarını göster