Reagan ve Thatcher'ir ekonomi felsefeleri öldü

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

HSBC Baş Ekonomisti Stephen King, Batı'nın kaderinin artık Doğu'nun ellerinde olduğunu söyleyerek, gelişmiş ülkelerin hızlı büyümesi karşısında, Batı'yı "finansal piyasaların kırılganlığının hızla artacağı yoksunluk yıllarının" beklediğini söylüyor. King'e göre bu yeni gerçek karşısında  Batı, basit bir seçimle karşı karşıya kalacak: "Ya zarif bir şekilde yaşlanmayı seçip, ekonomik gelişim bayrağını dünyanın diğer ülkelerine teslim edecek, ya da direnip dünyayı yeni bir korumacılık ve karşılıklı şüphe çağına sokmakla tehdit edecek."

HSBC Baş Ekonomisti Stephen King, kriz sonrasında gelişmekte olan ekonomilerin finansal ve ekonomik açıdan ön plana çıkmasıyla, Ronald Reagan ve Margaret Thatcher'in ekonomi politikalarındaki felsefi yaklaşımın sona erdiğini söylüyor. King, "Kontrolü Kaybetmek, Batı'nın Refahına Karşı Yükselen Tehditler" isimli son kitabında, Çin, Hindistan ve diğer gelişmekte olan ülkelerin artan gücünün, ABD ve Batı Avrupa'daki yaşam standartlarının sürekli olarak gelişeceğini savunan düşünceyi ortadan kaldırdığının altını çiziyor. King'e göre, Batı dünyasının yeni gerçeği, "finansal piyasaların kırılganlığının hızla artacağı yoksunluk yılları."

Çin ve Hindistan'ın hızla büyüdüğü, Batı'nın ise göreceli bir düşüşe geçtiğine dikkat çeken King, ABD ve Avrupa için "büyük devlet" kavramının "yeni normal" olacağını ifade ediyor. King kitabında şu yorumlara yer veriyor: "Finansal piyasalar, gitgide daha fazla bir şekilde siyasilerin, merkez bankacılarının ve regülatörlerin hareketlerine bağımlı hale gelecekler. Ekonomik sonuçlar sadece faiz oranı kararlarından değil, aynı zamanda kredi regülasyonlarına yönelik yapılan açıklamalardan da etkilenecek. Euro Bölgesi başta olmak üzere, uluslararası işbirliği ve ulusal egemenlik arasındaki alışveriş son derece sıkı bir inceleme altında tutulacak."

Avrupa kendi kaderinin kontrolünü kaybetti

Avrupalı siyasilerin, küresel ekonominin gerçeklerine uyum sağlamakta başarısız olduklarını ve bu yüzden Avrupa'nın kendi ekonomik kaderlerini belirleme gücünü kaybettiğini savunan King, dünyanın sınırlı kaynaklarına yönelik talebin artmasıyla, Avrupa'nın durumunun daha da kötüleşeceğini vurguluyor. "Geçmişte, Batı'nın ekonomik başarısı büyük ölçüde pazar güçleri, teknolojik kazanımlar ve verimlilik artışı ile ilgiliydi, fakat hikayenin tamamı bundan ibaret değildi. Başarı aynı zamanda fethedilen topraklara, devlet kapitalizmine, köleliğe, piyasaları imtiyazlı azınlığın çıkarları doğrultusunda yönetmeye de bağlıydı" açıklamalarında bulunan King, "Kendi vatandaşlarını mutlu etmek için, piyasaları kendi çıkarları doğrultusunda yönetme yeteneği bugün ciddi bir baskı altında. Bu baskı, yükselen ekonomilerin başarısının yol açtığı bir sonuç" diyor.

Sokaktaki Batılı için endişe verici gerçekler

King'in bahsettiği felsefesinin sona ermesi, sokaktaki sıradan Batılı vatandaş için gerçekten endişe verici. Neden mi? İşte King'in sıraladığı nedenler:

- Batılı tasarruf sahipleri kendilerine konforlu bir emeklilik sağlayacak kadar varlık sahibi olamayacaklar.

- Gelişen dünyanın çekim noktası haline gelmesi ile, Batı'da enflasyon, sermaye piyasaları ve ticarette sorunlar bekleyebiliriz.

- Siyaset yapıcılar egemen güçlerinin sınırları olduğunu fark edecekler.

- Batılı toplumlar yaşlandıklarından, yeterli işgücü bulamayacaklar ve bunun sonucunda göçmenleri topraklarına kabul etmek zorunda kalacaklar.

- Gelişmekte olan ülkelerle bağlantıların artması yeni ittifakların doğmasına neden olacak. Bu da Batı çıkarlarını tehdit edecek.

- Gelişmekte olan ülkeler Batı'nın varlıklarını satın almaya başlayacaklar ve özellikle de enerji arzında kontrolü ele geçirecekler.

- Çin bu hızla büyümeye devam ederse, 21înci yüzyılın ortasında dünyanın mevcut petrol üretiminin tümüne denk miktarda enerji tüketimine ulaşacak.

Avrupa'nın iki seçeneği var

King, gelinen durumun Avrupalılar için ne derece endişe verici olduğunu net bir şekilde ortaya koyduktan sonra, şu soruyu soruyor: Batı bu yeni gerçeğe nasıl cevap verecek? HSBC Baş Ekonomisti'ne göre görünen iki seçenek var: "Küresel ekonomi hızla büyürken, gelişmiş dünyanın payı büyük bir baskı altına girecek ve pazarlık gücü eriyip gidecek. Bu noktada basit bir seçimle karşı karşıya kalacak: Ya zarif bir şekilde yaşlanmayı seçip, ekonomik gelişim bayrağını dünyanın diğer ülkelerine teslim edecek; ya da direnip dünyayı yeni bir korumacılık ve karşılıklı şüphe çağına sokmakla tehdit edecek."

Gelişen piyasalar global ekonomik iyileşmede öncü

Nisan başında yayınlanan birinci çeyrek 2010 HSBC Gelişmekte olan Piyasalar Endeksi (EMI) gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik faaliyetin en iyi günlerine geri döndüğünü gösteriyor. Stephen King, raporun başında yer alan değerlendirmesinde şu yorumlarda bulunuyor: "Gelişmekte olan piyasalar, artan ticaret hacmi ile birinci çeyrekte global ekonomik iyileşmede öncü rol oynuyor. Genel üretim ve yeni siparişler endeksi neredeyse ekonomik ve finansal krizin başladığı tarihten önceki yüksek seviyelere ulaşmış durumda. Üretimdeki yükselme fiyat baskılarını artırırken, hem girdi hem de çıktı fiyatlarındaki yükseliş bize 2007 ve 2008'in ilk yıllarındaki çıkışı hatırlatıyor. Dönemsel olarak gelişmekte olan ülkeler, sanayileşmiş ülkelerden daha iyi bir konumda görünüyor. Gelişen ekonomilerin üstün performansının nedenlerinden birisi hizmet sektörlerinin daha güçlü toparlanması. Bunda bankacılık krizinin Batı'ya özgü bir olgu olmasının da payı var. Dünya ticareti gelişmekte olan ülkeleri kesinlikle destekleyici konumda ve bazı durumlarda bu destek kısmen daha yüksek enflasyon korkularına tepki olarak iç politika kısıtlamasını tetiklemiş durumda. Örneğin Çin, 2009 yılı başında ticarette yaşanan çökmenin ardından ihracatlardaki büyük artışın ışığında iç ekonomisindeki ateşi indirmeye çalışıyor. Hindistan da iç ekonomi politikalarını sıkılaştırıyor. Gelişmekte olan ülkelerin yakın dönemde görünümü etkileyici. Ancak EMI sonuçları aynı zamanda enflasyon baskılarından kaynaklandığı aşikar olan risklere de işaret ediyor. ABD'deki düşük faiz oranlarına ve gelişmekte olan piyasaların ABD parasal politikasıyla olan bağlantılarına bakılırsa, bu durum şaşırtıcı değil. Yapısal olarak, gelişmekte olan ülkeler üstün performanslarını sürdüreceğe benziyor. Bu da dönemsel fazladan ziyade, yapısal ekonomik büyüme hızıyla ilgili bir hikaye. Ancak yaklaşan enflasyonel fırtınalarda çok dikkatli bir şekilde yol almak gerekiyor."

Tüm yazılarını göster