Ramak kalmak

Ali Argun KARACABEY VERİDEN BİLGİYE argunkaracabey@arel.edu.tr

İnsan olmanın gereklerinden biri karar vermek. Açıkçası çoğumuz için eğlenceli olmadığını da söyleyebilirim. Bazıları sabah kalktığında dolabın önünde ne giyeceğine karar vermek için hazırlanmak için harcadığının iki katı süre harcarken, bazıları da işinde milyonlarca lirayla ölçülebilen bir kararı saniyeler içinde verir. Sonra da birileri her kararın belirli bir süreç izlediği varsayımı altında bu iki benzemezi bir araya getirip anlamlı bir hale dönüştürmeye çalışır. Bu yüzden pek sevilmeyen ve mümkün olduğunca ertelenen askerlik bile çoğumuz için karar verme anlamında bir dinlenmedir. Ne giyeceğimizden ne yiyeceğimize, saat kaçta nerede olacağımızdan nerede ne yapacağımıza kadar her şey birileri tarafından düşünülüp önümüze konulduğundan, günlük hayata ilişkin hiçbir karar faaliyeti içine girmemiz gerekmez.

İyi karar verebilmek için bizi amaca götüreceğini bildiğimiz yolların bize külfetini ve faydasını ele alıp bir terazide tartmak yeterlidir aslında. Dünya karmaşıklaştıkça, alternatif sayısı arttıkça karar vermek de ister istemez zorlaşıyor. Buna karşılık, gelişen teknoloji sayesinde kullanabileceğimiz araç sayısında da gerek nicelik gerek nitelik açısından daha büyük bir artış olması elimizi güçlendiriyor. Sadece kullanabildiğimiz araçlar değil, alternatif yolları değerlendirmek için ihtiyaç duyduğumuz bilgiye erişim de artık eskisinden daha kolay. Bütün bu gelişmelere karşılık hâlâ iş hayatında, günlük hayatımızda yanlış kararlar verebiliyoruz. Bu yanlış kararların çok farklı nedenleri olmakla birlikte önemli bir bileşen insan zihninin oynadığı oyunlar, kurduğu tuzaklardır.

Bu tuzaklardan biri “ramak kalan” olaylara bakışımızla ilgilidir. Felaket diye adlandırdığımız olayların iyi bir huyu vardır. Haber vermeden gelmezler. Aynı çocukken çok sık yaşadığımız “akşam bir maniniz yoksa annemler size gelecekler” haberciliği gibi, felaketlerde bize bir haberci yollarlar. Çoğu zaman bu habercilere gereken önem verilmez, hatta taşıdığı haber dikkate bile alınmaz.
Haberci olaylara gereken önemin verilmemesinin iki temel nedeni vardır. Bunlardan birincisi çarpıklıkların zaman içinde normal kabul edilmesidir. İkincisi ise süreçten çok sonuca odaklanmamızdır. Benzin alırken pompa başında sigara içen pompacının, sigara içmek tehlikeli değil mi uyarısı üzerine “bize bir şey olmaz, biz alışkınız” cevabı, çarpıklıkların nasıl normal kabul edilebileceğinin karikatürize edilmiş halidir. Buna benzer bir şekilde, 150 dolar maliyetli kömürün 25 dolara mal edilmesi durumu da sanırım süreci unutup, sonuca nasıl odaklandığımızın göstergesi olarak örneklenebilir. Her iki durumun arkasından nasıl bir felaket gelebileceğini ne yazık ki, gözümüzde canlandırabilecek tecrübeye sahibiz. İşletmeler için de bu örnekleri çeşitlendirmek olanaklı.

Gerçekleşmesine ramak kalan olaylardan ders çıkarıp alacağımız kararlar ile felaketleri önlemenin yolları kuşkusuz var. Bunlardan sadece birini ele almak istiyorum: gerçekleşen olayların belirtileri ile uğraşmayı bırakıp, buna neden olan gerçek sorunu çözmeye uğraşmak. Sorunu görmezden gelmek veya gerçek sorunu teşhis edememek aslında boşa kürek çekmekten başka bir şey değildir. Peter Drucker’ın “Doğru soruya verilen yanlış cevap ölümcül değildir, düzeltmeler yapılır, farklı alternatifler çıkarılabilir; ancak yanlış soruya verilecek doğru cevap bir felaket olabilir” sözü günümüzde yaşadıklarımız için bir yol gösterici olabilir.

Tüm yazılarını göster