Rahim ağzı kanseri aşısını kızlarınıza neden yaptırmalısınız?

Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

SAĞLIK / Dr. Yavuz Dizdar Geçen hafta sizlere rahim ağzı kanseri aşısından söz etmiştik. Dünyada her yıl yarım milyon kadın rahim ağzı kanserine yakalanıyor, yılda 270 bin kadın da bu hastalık yüzünden hayatını kaybediyor. Hastalığın yüzde 80'inde insan papilloma virüsü (HPV) adı verilen bir vürüs etken, özellikle de bunun 16, 18, 45 ve 31 numaralı tipleri. HPV sanıldığından daha bulaşıcı bir virüs. Birincisi sadece cinsel ilişki ile bulaşmıyor, cilt üzerinden de bulaşıyor. Bu nedenle prezervatif kullanılması sadece yüzde 60 oranında koruyucu. Dahası cinsel ilişki olmaksızın bulaşabileceğini gösteren örnekler de var. Bu virüse karşı geliştirilen bir aşının altı yılın üzerindeki değerlendirmeleri, yüzde 100 koruyuculuk sağladığını gösterdi. Aşının şu an için ülkemizde iki ayrı formu bulunmakta. Kadın hastalıkları uzmanları, uzmanlık dernekleri ve onkoloji uzmanları aşının cinsel yönden aktif döneme geçerken, bulup çağının başında yapılmasını öneriliyorlar. Zaten bu yazının kaleme alınmasına neden olan gerekçe de tam bu noktada ortaya çıkıyor. Özellikle muhafazakar kesimler, kızlarının böyle bir aşıya gereksinimi olmadığını ileri sürerek karşı çıkıyorlar. Dahası böyle bir aşının yapılmasının "kızlara cinsel özgürlük iması" taşıdığını ileri süren köşe yazarları bile mevcut. Aşı bu gibi etkiler yüzünden olasılıkla ulusal aşı programına alınmayacağı gibi, geri ödemeden de yararlandırılmayacak. Bizim amacımız da aşılamanın neden gerekli olduğunun bir kez daha altını çizmek. Sorun kadın (anne) sağlığının korunması Birincisi, bu aşının amacı, gelecek kuşakların sağlığının korunmasıdır. Madem ki rahim ağzı kanseri, kadınlarda ikinci en sık görülen kanser türüdür ve bu kanser türünün çok büyük bölümünde virüsler rol oynamaktadır, o halde aşının yaptırılması kadınların sağlığının korunması açısından şarttır. İkincisi, tek eşlilik, evli olmak vb. tercih biçimleri virüsün bulaşmasında engel değildir. Burada üstelik iki şekilde düşünmek gerekiyor. Virüs cinsel ilişki dışında cilt temasıyla da bulaşmaktadır. Dediğimiz gibi, prezervatif sadece sınırlı koruma sağlamaktadır. Dahası, ileride evleneceğini düşündüğümüz bir kız çocuğunun virüsü eşinden alması olasılığı da elbette mevcuttur. Bu nedenle korumanın daha baştan sağlanması en doğru yaklaşım olacaktır. Üçüncüsü, aşı ne yazık ki virüsün bulaşmasının ardından koruyucu değildir. Yani aşıyı yaptırmamak, ileride genç kızın (ya da eşinin) terciğine bırakmak mantıklı bir yaklaşım değildir. Bu durumda olası riskin başladığı düşünülen buluğ çağı sırasında aşılanmak en doğru seçim olmaktadır. Kim çocuğunun hastalanmasını ister? Hastalığın doğal seyrine bakacak olursak, anne babaların sadece küçük bir kısmı, kızının bu hastalığa yakalanacağı olası yaşları göreceklerdir. Bu durumda, "mesele beni ilgilendirmez, ben nasıl olsa görmem" demek bir seçenek olabilir mi, bu da anne-babaların seçimine kalmış gibi görülebilir. Ancak "ya torunlarım annesiz kalırlarsa" sorusunun da beraberinde cevaplanması gereklidir. Hangi anne-baba torunlarının annesiz kalması olasılığını kabullenebilir? İşte bu yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü, rahim ağzı kanseri (HPV) aşısının göz ardı edilmesinin makul bir açıklaması yoktur. İnsanlar istedikleri kadar (ya da bilebildikleri kadarıyla) muhafazakar olduklarını düşünsünler ve riskten uzak olduklarına inansınlar, aşıyla korunmaktan daha akılcı, daha ekonomik ve daha az hırpalayıcı bir yöntem bulunmamaktadır. Devlet ister üstlensin, isterse üstlenmesin, bizim önerimiz buluğ çağına erişen kızlarımıza bu aşının yaptırılması olacaktır.

Tüm yazılarını göster