"Yerli oto"ya sektörden bir bakış...

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Bu köşede 19 Şubat'ta yer alan yerli otoya ilişkin tartışmalarla ilgili yazımız üzerine yıllardır sektörün içinde bulunan bir isimden, İbrahim Aksoy'dan bir mektup aldık. Halen bir tarım makineleri şirketinde genel müdürlük görevini yürütmekte olan Aksoy, "1984 yılından bu yana otomotiv sektörünün üretim, ürün geliştirme, pazarlama-satış ve genel müdürlük gibi birçok kademesinde görev aldım" diye başlıyor mektubuna. Aksoy, kendi ürününü ve markasını yaratma konusunda ülkenin en güçlü örneği olan bir firmada tüm sürecin içinde ve sorumlusu olarak görev yaptığını belirterek devam ediyor. Bakın İbrahim Aksoy neler söylüyor:

"Bu geçmiş ile bugün konuşulan yerli otomobil ve 'babayiğit' konularında yorum yapma hakkını kendimde buluyorum. Üzülerek ifade edeyim ki yorum yapanların çoğunun konu ile ilgili derinlemesine bilgi ve tecrübesi yok.

"Gümrük duvarının arkasına sığındık"

Türkiye'de 1950'lerden bu yana sanayileşme sürecinde birikmiş tecrübe üretim tecrübesidir. Uzun bir süre üretilen her şeyin gümrük duvarlarının da yardımı ile satılabildiği bir ortamda, satmak için pazarlama-satış kavramlarına kafa yormanız gerekmiyordu. Bu dönem, sanayileşme süreci için gerekli bir süreçti, belki bizde biraz uzun sürdü.

Türkiye, 1980 sonrasında gümrük duvarlarının büyük ölçüde kaldırılması ile verimlilik, kalite, pazarlama ve ürün geliştirme kavramları ile tanışmaya başladı. Bu süreçte daha çok verimlilik ve kalite konularına ağırlık verildi. Yani, yine büyük oranda üretim süreçleri ile ilgili çalışmalardı bunlar.

Son on senedir ürün geliştirme, pazarlama konuları ve en önemlisi pazarlama içinde marka konuları ile yüzleşmeye başladık. Tüm geçmişi üretim süreçlerinin içinde geçmiş bir neslin bu süreçleri yönetmesi oldukça güç. Ekonomi Bakanımızı da, bu sürecin içinde üretim geçmişi ile yorum yapanları da anlayışla karşılıyorum.

"Pazarlama, marka, tasarım"

Ama artık, üretim süreci birikiminden sonra en hayati noktaların pazarlama/marka ve tasarım süreci olduğunun görülmesi lazım.

Sondan başa, tüketiciden başlamayan hiçbir ürün geliştirme süreci en azından konvansiyonel ürünler için başarılı olamaz. Marka oluşturma ve pazarlama-satış süreçleri en kritik noktalardır. Satılabilecek ürün ile ilgili tarifler yapıldıktan sonra, ürün tasarım ve sonrasında üretim süreçlerinin kurgulanması lazım.

Ürün tasarım süreci dünyanın her tarafında yaptırılabilir, ama yurt içinde bu birikimin mutlaka oluşturulması gerekir. Otomotivde tasarım süreçleri için belirli bir olgunluğa doğru gidilmektedir. Zaten bu tecrübe yaşayarak kazanılabilir. Bu konuda aceleci olmamak gerekir, ama mühendislerimize bu sorumluluk mutlaka verilmelidir. Bu, dünyadaki mevcut imkanlardan yararlanmama manasına gelmez. Bugün Kore'nin otomobil markalarının, Çin'in markalarının İngiltere, Almanya ve Avusturya gibi ülkelerdeki 'design house'larda ve firmalarda yüzlerce projesi ve yine proje süresince çalışan yüzlerce elemanları vardır.

"Üretir, ama satamayız"

Üretim süreçleri ve hele hele hangi parçanın nerede yapılacağı konusu bence işin en kolay tarafıdır. Bugün artık Afrika'da bile otomobil üretebilirsiniz, ürettirebilirsiniz. Her şeyi yerli üretmek gayreti ise iyi yönetilemediği takdirde satılamayacak ürün ile bizi yüz yüze bırakır.

En yadırgadığım konu da motor veya aktarma organları üretmek ve bunu diğer markaların da kullanmasını beklemek. Bu rahmetli Erbakan Hoca'nın hayaliydi, söylendiği zaman için çok da yanlış değildi. Bugün ise bu tür şeyleri konuşmak zaten işin özünü kaçırdığımızın göstergesidir.

Ülkemiz, üretim çağından, tasarım/marka/pazarlama çağına geçmek zorundadır. Mevcut çabaları da bu çerçevede değerlendiriyorum. Ama, bu süreci iyi yönetmeliyiz. Aksi takdirde korumacı bir sürü şey talep eden üretim kafasına sahip yatırımcıların işe talip olduğunu göreceğiz. Türkiye'nin bu üretim odaklı yatırımcı kafalar ile kaybedecek zamanı da parası da yoktur."

Tüm yazılarını göster