"Sanayi sistemi 10 yıl içinde tamamen değişecek"

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Prof. Dr. Braunhart, sürdürülebilirlik, karbon ayak izinin azaltımı gibi yaklaşımları savunan "Beşikten mezara" düşüncesini eleştirerek, "Daha az kötü olmak, iyi olduğumuz anlamına gelmez" diyor. Prof. Braunhart, çevre için tamamen zararsız ve yüzde 100 geri dönüşebilir ürünler prensibini savunan "Beşikten Beşiğe" yaklaşımının önümüzdeki 10 yıl içinde tüm sanayi sistemini değiştireceğini söylüyor.

Prof. Dr. Braungart, "çevre için tamamen zararsız ve yüzde 100 geri dönüştürülebilir ürünler" prensibini savunan Cradle to Cradle (Beşikten Beşiğe ya da C2C) tasarım döngüsünün öncüsü.

Bu düşünce daha az zararlıyı değil, faydalı, yararlı, yani iyi olanı temel alıyor. Bunun sonucu olarak da sürdürülebilirlik, karbon ayak izinin azaltımı, üretimde zararlı maddelerin kullanılmaması gibi "Beşikten mezara" yaklaşımına karşı çıkıyor.

Beşikten Beşiğe yaklaşımının amacı, ürünleri tekrar kullanmak ya da ürünlerin biyolojik veya teknik yöntemlerle, doğaya ve insan sağlığına zarar vermeden çözünmesini sağlamak olarak tanımlanıyor. Hedef, tekrar hammadde olarak kullanılacak olan ürünün değerinden hiçbir şey kaybetmemesini sağlamak. Bu sistem sayesinde biyolojik bir döngü sağlanıyor. Ürün tamamen doğa dostu yöntemlerle üretiliyor, kullanılıyor, işlevi bittikten sonra dönüştürülüp tekrar kullanılıyor. Konsept kapsamında yeni, güzel ve akıllı ürünler üretiliyor. Bu ürünler biyolojik ya da teknik çevrimlere girebilecek şekilde tasarlanıyor.

Sohbet etme fırsatı bulduğumuz Prof. Dr. Michael Braungart, uzun yıllardır eko-verimlilik ve eko-etkinlik konularında çalışmalar yapıyor.

"Sürdürülebilirlik dünyanın yok olmasını engellemek değildir. Bu sadece dünyanın yok olmasını yavaşlatmaktır" diyen Prof. Dr. Braungart,  "2. Sanayi Devrimi" ni başlattığı ifade edilen Beşikten Beşiğe sistemini şu cümlelerle anlatıyor:

. İnsanlar biraz daha az kötü davranmaya çalıştıklarında, daha kötüsünü yapıyorlar, çünkü yanlış sistemleri kullanıyorlar. Kağıt örneğini ele alalım. Kağıt hiçbir zaman dönüştürülmek için tasarlanmaz, oysa kağıdı yeniden kullanıyoruz ve bu kağıtla tuvalet kağıdı üretiyoruz. Bir kilo kağıtla, içme suyu olarak kullanılamayan beş milyon litre su kullanıyorsunuz. Bu durum sürdürülebilir görünebilir, çünkü elde edilen yüzde 100 dönüştürülmüş kağıttır, ama aslında tam tersi bir durum söz konusudur. Bu da sorunun daha büyümesine yol açar. Dolayısıyla iyi olan sistemlere ihtiyacımız var. Gerçek bitkilerden elde edilmiş tohumlarla elde edilen bir paket gibi.

. Genel olarak insanlar "beşikten mezara" yaklaşımı sergiliyorlar. Alıyorlar, üretiyorlar ve gömüyorlar. Bunun sonucunda da dünyayı büyük bir mezarlığa dönüştürüyorlar. "Beşikten beşiğe" ise şu anlama geliyor: birşeyler üretmeyi planlayalım, en başından doğru tasarım yapalım ve biyosferin gelecekteki yaşamını planlayalım. Atıkları azaltmaktan, ayak izini azaltmaktan bahsetmiyoruz. İyi olmaktan bahsediyoruz.

. Odaklanılması gereken iki alan var. Giysi, deterjan, ayakkabı gibi tükettiğimiz her şeyin yeniden tasarlanması, dönüştürülmesi ve doğa için iyi olmasının sağlanması gerekli. Çamaşır makinesi, pencere, radyo, TV gibi hizmet amaçlı kullanılan her şeyin de teknosfere geri dönmesi için yeniden tasarlanması gerekiyor.

. Beşikten beşiğe yaklaşımı toksik maddelerin sona ermesi anlamına gelmiyor. Toksik madde kullanmadan TV üretmeniz mümkün değil. Malzemelerin doğru kullanımı anlamına geliyor. Biyosfer ve teknosfer için iyi olanı kullanmanız gerekiyor. Bu görüşümü şu örnekle anlatabilirim: 'Çevreyi korumak için daha az otomobil kullanın' demekle 'Çocuğunuzu koruyun, onu çok sık dövmeyin' demek aynı. Korumak, aktif bir şekilde destek vermek anlamına geliyor. Beşikten beşiğe basit bir strateji. İyi şeyler yapmayı savunuyor. Atık kavramı ortadan kalkıyor. Tek yapmamız gereken doğal malzeme kullanımını yönetmek.

. Sadece karbon dioksit emisyonlarını azaltarak bir yere varamayız. Bu sadece daha az kötü olmaya çalışmak anlamına gelir. İyi olmamızı sağlamaz. İş yapış şeklimizi değiştirmemiz gerekli. C2C kapsamında ürünler kalite ve inovasyon ürünü oluyorlar. Pozitif gündeme sahip olmamız gerekiyor. Yani işi doğru yapmak yerine, doğru işi yapmaya odaklanmalıyız. Doğaya bir bakın. Söz konusu olan sadece azaltmak, kullanmamak değil. Doğru malzemeleri kullanmak. Doğada, her bir atık sistemin başka bir boyutunda gıda oluyor. Doğada atık kavramı yok, çünkü her şey yeniden kullanılıyor.

. Biz, çevremizde sıfır ayak izi bırakmaya çabalıyoruz. Sıfır emisyon, sıfır atık gibi kavramlar gündemde. Bu üzücü değil mi? Neredeyse yaşamayın diyecekler! Ayak izi, yok etmek anlamına geliyor. Ayak izimizi azaltma çabalarımızın da temel nedeni bu. Oysa daha az kötü olmak, dünyayı kurtarmaya yeterli değil. Neden iyi olmayalım? Neden ağaçlar çevreye gibi olumlu etkisi olan binalar inşa edemeyelim? Eğer fırsat verilirse, insanlar iyi olabilirler.

. Tüm dünya çevreci bir yaklaşım içinde. Bir şeyler yapıyor gibi görünüyoruz. Sürdürülebilirlik kavramı sürekli olarak gündemde. Eğer bir insana ilişkisinin nasıl olduğunu sorduğunuzda, size sürdürülebilir olduğunu söylerse, onun için üzülmeniz gerekir. Sürdürülebilir olmak, yetersiz olmak anlamına gelir. Çevresel verimlilik, işleri doğru yapmak anlamına gelir ama bunu yaparken genellikle yanlış sistemler üretilir. Çevresel etkinlik ise en başından itibaren sistemi doğru tasarlamaktır.

. Ekonomik kalkınmanın hızlı olmadığı, eski alışkanlıklarından çok çabuk vazgeçmeyen ülkelerde Beşikten Beşiğe yaklaşımının yayılması daha yavaş oluyor. Örneğin Pakistan ve Endonezya'da bu açıdan zorlanıyoruz. Türkiye ise bu alanda çok hızlı bir değişim sarf ediyor. 'Sentivity between culture and religion' olabilir.  İstanbul, dünya ticaretinin en dinamik 20 şehrinden birisi. Ulaşımdan inşaata birçok alanda çok önemli fırsatlar ortaya çıkıyor. Çin, Hindistan ve Brezilya'da da çok hızlı büyüyoruz. Ayrıca Türkiye, erozyon sorunu yaşayan bir ülke. Bu sorunu aşmak, doğayı korumak için kalite ve inovasyona ihtiyacınız var. Konutların büyük bir bölümü sağlıklı değil. Bunun başlıca nedeni de çelik geri dönüşümünün zayıf olması.

. İnovasyon, mevcut sanayi sistemini hızla değiştiriyor. Ülkeler değişiyor. Doğa ile ortaklık anlaşması içinde olduğumuzu anlıyor herkes. Doğa bizim öğretmenimiz. Doğayı örnek almamız gerekiyor. Sanayi sistemi de 10 yıl içinde tamamen değişecek ve "Beşikten Beşiğe" sistemi üzerine yeniden tasarlanacak.

C2C sistemini kullanan dünyanın ilk halı üreticisi

Uluslararası halı üreticisi olan Desso, dünyada "Beşikten Beşiğe" sistemini kullanarak halı üreten ilk şirket. Desso'nun Türkiye Genel Yetkilisi Petra'nın Genel Müdürü Ziya Başıbüyük, Beşikten Beşiğe uygulamasını benimsemiş olmanın gerek çevreye iyi katkıda bulunmak, müşteri memnuniyeti, gerekse karlılık açısından çok önemli avantajlar sağladığını söylüyor. Desso, Beşikten Beşiğe uygulamasını kabul etmesinin ardından pazar payını yüzde 16'dan yüzde 24' çıkarmayı başarmış. 1996 yılından bu yana DESSO'nun Türkiye Genel Yetkilisi olan Petra, yeşil bina puanlama sistemlerinde halı ürünlerinde alınabilecek en yüksek puanın alınmasına katkıda bulunuyor.

1 trilyon dolarlık dönüşüm

?Kendi harcadığı enerjiyi üreten binalar küresel inşaat sanayinin yükselen trendi konumunda. Pike Research tarafından yayımlanan "Zero Energy Buildings" isimli son rapora göre, bir çok ülke ve bölgede sıfır enerji bina inşaatlarının inşaatına yönelik uzun vadeli hedefler ve düzenlemeler 2016 yılı itibariyle devreye giriyor. Uzmanlar bu düzenlemelerin sonucunda sanayinin önümüzdeki yıllarda ciddi bir dönüşüm içine gireceğini ifade ediyorlar. Binaların enerji tüketimindeki payı yüzde 40 civarında. Türkiye'deki konutların 'yeşil binaya' dönüşmesinin de 1 trilyon dolarlık bir pazar oluşturacağı gündemde.? Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği tarafından düzenlenen Uluslararası Yeşil Binalar Zirvesi de yeşil bina sektöründeki gelişmeleri, yeşil bina hareketinin küresel seyrini', yeşil dönüşüm politikalarını, geleceğin şehirlerini, çevreci inşaat malzemeleri gibi konuları masaya yatırdı.

Zirveyi düzenleyen Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği'nin Başkanı Haluk Sur, "5-10 yıl öncesine kadar felsefe boyutunda olan yeşil konut kavramı artık gayrimenkul sektörünün kapısına dayandı ve bütün dünyada uygulamaya geçti" yorumlarını yaptı.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ise Türkiye'de binaların toplam enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 40'ını temsil ettiğini ifade ederken, yeşil bina kavramının her geçen gün çok daha fazla önem kazanmaya başladığını ifade etti. Bayraktar, "Yenilenebilir enerjilerden tasarruf sağlamak gerekiyor. Kentsel dönüşüm çok önemli. Almanya, Japonya, Brezilya gibi ülkelerle entegre olarak yeşil binalar konusunda daha etkin bir çaba sarf edeceğiz" yorumlarında bulundu.

Tüm yazılarını göster