"Rekabet edebilir ölçek" sorununu ne zaman fark ettim?

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Son dönemde çok sık vurgu yaptığımız konu, işyerlerimizin "rekabet edebilir ölçek", "rekabet edebilir teknoloji" ve "rekabet edebilir yönetim algılaması" sorunlarını nasıl aşacağıdır.

Şişcam Toplululuğu Planlama Müdürlüğü'ndeki tartışmaların "anahtar sözcükleri" diye bir derleme yapmışım. Derleme, 1980'lı yılların ortalarını kapsıyor. Özellikle cam elyafı üretimine ilişkin değişik kaynaklar taramışız; yatırım kararlarına esas olacak raporlar hazırlanmış.Çalışmalar yürütülürken üzerinde durduğum nokta, "...rekabet edebilir ölçekte bir yatırım konusunda ödün vermeyelim" cümlesiyle özetlenebilir.

İşin çok olumlu bir yanı var.Topluluğun üst ve orta kademe yönetimindeki insanlar, konuya ilişkin görüşlerini alabildiğine özgürce söyleyebilmiş. Fabrika yönetiminden sorumlu olanlar ile kurmay görev yapanların yaklaşımları arasında sert eleştiriler yapılabilmiş.

"Gemiyi limanda batırırız"

"Sezar'ın hakkı Sezar'a" diye bir söz vardır. Tuzla'da yapılan geniş katılımlı bir toplantıda, o dönemdeki üst yöneticilerden biri, "… aykırı görüşler birçoğumuzu rahatsız ediyor. Ama, o sözlerin mutlaka söylenmesi lazım. Bizi rahatsız etse de, bakışımızı başka pencerelere çeviriyoruz. Sizden ricam, bu eleştirileri kişiliğinize yönelikmiş gibi algılamayın. Burada hepimiz paranın emanetçisiyiz. Hepimiz, bize emanet edilen paraları doğru yerde, doğru zamanda ve doğru işlere harcama sorumluluğu taşıyoruz. Bize iletilen her bilginin önemi var" uyararısını yapmış.

O gün yaptığım konuşmanın bandını çözdüm. Orada şu görüşlere yer veriyorum:

"Bu kurumun bir güzelliği var. Bakın bize, bildiklerinizi içtenlikle anlatın mesajı veriliyor. Fabrikadaki arkadaşlar ve bağlı olduğu koordinatörlük birinci derecede elini taşın altına koyuyor; biz de burada taşın altına zihnimizi koyuyoruz: Rekabet edebilir ölçek üzerine çalışan herkesin yakalayacağı bir gerçek var. Ölçek, kalite-maliyet- hizmet yeterliliğine ulaşmanın önemli araçlarından biri. Bu sektörde her ürün için ayrı bir bağlayıcı kullanılıyor; onun için birtakım firmalara lisans bağımlılığı var. Kullanılan platinlerin ne kadar yüksek maliyetli bir girdi olduğunun farkındayız. Sınırlı sayıdaki rakiplerin, sınırlı bir pazara değil, küresel ölçekte arz yaratmasının ölçek yaratmadaki avantajını biliyoruz. Biz rekabet edebilir ölçeklerin altında kalırsak, bu sektörde 'özne' olamaz, 'nesne' olarak kalırız. Bu ülke "fasoncu" olma mantığını hızla aşmalı; biz bunun öncüsü olmalıyız. Hiçbir önyargıya kapılmadan, bu ölçek sorununu hepimizin zihninde netleştirmesi gerekiyor. Bu gibi kurumlar, kaynaklarını kriz koşullarında değil, işlerin iyi gittiğini zannettikleri dönemlerde israf ederler. Eğer biz ölçekten teknolojik donanıma kadar disiplinli bir ön-araştırma yapmazsak, pazarın yapısına uygun bir strateji geliştirmezsek, kontrol dışı değişkenleri hesaba katmazsak, bizim balıkçıların dediği olur: 'Gemiyi limanda batırırız!"

Doğru ölçeği yakalama

Cam elyafı üretiminin sorunlarını tartışırken sunduğumuz notlar, hazırladığımız raporlar, plan toplantılarında yaptığımız tartışmaların ses kayıtları arşivin şaşmaz hafızasında yer almış. Dönüp inceleme zahmetine katlanıldığında, geçmişten ders alarak, daha sağlıklı gelecek yaratmanın temel aracı olan "tarih bilincimiz" gelişir.

Geçmişin birikimi bugün de bana şunu söylüyor: Eğer, kriz sonrasında işyerlerimizin sağlam bir bünye ile geleceğe yürümesini istiyorsak; üç konuyu asla ihmal etmeyelim: Birincisi, en zeki insanlarımızı, ölçek büyüklüğünün ne olması gerektiği üzerinde yoğunlaştıralım; hazırlanan raporları, en özgür ortamlarda tartıştıralım. İkincisi, rekabet edebilir teknolojileri alabildiğine irdeleyelim. Bugün open-end iplik yatırımlarında düşülen durumlara tekrar düşmeyecek bir tarih bilincimiz olsun. Üçüncüsü ise, "yönetişim" sözcüğünü ulu orta kullanmayalım. Yönetişim, hem aykırı düşüncenin özgürce tartışıldığı bir yönetim ortamıdır; hem de özgür sorgulamalara dayalı geri bildirimlerle işyeri yönetmektir. Bu ikisi yoksa, kendimizi kandırmak, hiç de çağdaş bir tutum olmaz.

"Şeyh uçmaz, müritler uçurur" diyen sözü doğrulayan; aykırı düşünce üretmesi mümkün olmayan" emir eri ruhlu" insanlardan oluşturduğumuz yönetim kurulları ve icra komiteleri ile bir yer yere varılmaz.

Büyük sorunumuz "…bindiğim at benden akıllı olmasın" mantığına saplanıp kalmaktır. Çağımızda aptal atların yarış kazandığı hiç görülmemiştir. Arşivin şaşmaz aklı, hepimizi hak ettiğimiz yere kor.

Doğru ölçeği yakalamanın etkili yolu, açık ortamlarda tartışmadır. Siz tartışmadan öcü korkar gibi kaçarsanız; sonra de "yetmezliğin itişi, ihtirasaın çekişi" ile acayip bir mahluka dönüşenlerin yalanlarının seline kapılırsınız. Ama, vicdanınızın sizi yakalayacağı işler yaptığınızda kurtuluş yoktur. Sizi eli boş geri göndermeyen tek yolculuğun, içinize yaptığınız yolculuk olduğunu unutmayın...

Tüm yazılarını göster