"Kadın erkeğin mülkü değildir' anlayışına gelebilmemiz çok uzu

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Avrupa Birliği'nin en eski kurumlarından biri olan Eurofound (AB Yaşam ve Çalışma Koşulları İyileştirme Vakfı), Avrupa'da daha iyi bir yaşama ve çalışma ortamı tasarlanmasına katkıda bulunmayı hedefliyor. Vakıf, AB ve aday ülkelerde yaşam kalitesinin araştırılacağı yeni bir projeye başladı. Projenin araştırma ekibine Türkiye'den seçilen isim Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yılmaz Esmer.

Prof. Esmer araştırmanın kapsamı konusunda şu bilgileri veriyor: "Bu araştırma, AB 'ye üye tüm ülkelerde ve ayrıca üç aday ülkede eş zamanlı olarak gerçekleştiriliyor. Araştırmanın temel amacı, bu ülkelerdeki yaşam kalitesini mukayeseli olarak ortaya koyabilmek ve bu bilgilerden politikalar üretilmesine yardımcı olmak. Yaşam kalitesi kavramı çok geniş bir yelpazede ele alınıyor. Kullanılan suyun, solunan havanın temizliğinden, sağlık hizmelerine ve ulaşıma, eğitim hakkından eşit bir biçimde yararlanmaktan, kamu hizmetlerinin standardına ve erişilebilirliğine; kadın-erkek eşitliğinden, özgürlüklere kadar birçok alan 'yaşam kalitesi' kavramı içinde değerlendiriliyor."

Bazen algılar, objektif verilerden bile önemli olabiliyor

Çalışmanın iki temel amacından birinin durum tesbiti, diğerinin ise yaşam kalitesinin geliştirilmesine katkıda bulunmak olduğunu söyleyen Prof. Esmer, yaşam kalitesinin yükseltilmesi için objektif verilerin yanı sıra, yaygın algının da dikkate alınması gerektiğini söylüyor. Prof. Esmer, bu yaklaşımı şu şekilde ifade ediyor: " Yaşam kalitesinin yükseltilmesi icin, doğru verilerden hareket edilmesi gerektiği varsayımından hareket eden bir araştırma bu. Doğru veriler dendiginde de iki boyuta dikkat etmek gerekiyor. Bir örnek olarak sağlık hizmetlerini ele alalım. Birinci boyut, objektif veriler. Sözgelimi, doktor sayısı, hastane sayısı, en yakın sağlık kuruluşunun uzaklığı gibi.  Ama bir de bu hizmetten yararlanacakların bu hizmetlere ilişkin bilgi, tutum ve algıları var. Bazen algılar, objektif verilerden bile önemli olabiliyor. Yani etrafta istediginiz kadar sağlık personeli olsun, eğer yaygın algı, devletin sağlık kurumlarından iyi hizmet alınamayacağı yönünde ise ortada bir sorun var demektir. Bu durumda politika üretenlerin bu algı ile de ilgilenmeleri gerekiyor" .

Türkiye'de kadın istihdamı ilerlemiyor, geriliyor

Prof. Yılmaz Esmer geçtiğimiz sene "Radikalizm ve Aşırıcılık" başlığı altında bir araştırma gerçekleştirdi. Araştırmanın sonucunda üç temel konu ön plana çıktı. Bunlar, "Aşırıcılığa ve şiddete son derece karşı bir toplum olduğumuz;  Türkiye'nin dünyadaki en güvensiz ülkelerden biri olması; ve kadın-erkek eşitliği arasındaki uçurumun ciddi bir şekilde devam ediyor olması" idi. Hatta o tarihta Prof. Esmer ile gerçekleştirdiğimiz söyleşinin başlığını "Kadın-erkek arasındaki uçurum 200 senede aşılamaz" olarak atmıştık. Türkiye hala kadın istihdamı konusunda çok geri sıralarda yer alıyor ve bu durum ülkenin yaşam şartlarını çok yakından ilgilendiriyor. Prof. Esmer ise, şu yorumları yapıyor: "Kadın-erkek eşitliği arasındaki uçurumun aşılması 200 sene sürer mi bilemiyorum ama, çok ama çok önemli bir sorun olduğu kesin. Üstelik ülkemizde kadın istihdami ilerlemiyor, hatta geriliyor. Türkiye'nin kadın-erkek eşitliğini araştıran kurumların yaptıkları sıralamalardaki yeri hepimizi üzen bir durum. Bilindiği gibi, bu sıralamalarda çok gerilerde, hatta bazen en gerilerde yer alıyoruz. Yaşam kalitesi açısından bakacak olursak, bu eşitsizlik sadece kadınlarin değil, tüm toplumun yaşam kalitesini çok olumsuz etkiliyor."

Zihinlerde devrime ihtiyacımız var

Türkiye'nin kadın-erkek eşitsizliği konusunda, son derece kararlı, agresif ve gerçekçi politikaları yürürlüğe koyması gerektiğini söyleyen Prof. Esmer, "Hem somut politikalarda, hem de zihinlerde bir devrime ihtiyacimiz var. Ama zihinlerde devrim, başka bir ifadeyle temel kültürel değerlerin değişimi, hiç de kolay degil. Ben hala nikahlarda, evlenme cüzdanını alıp, "tapusu bende" diye "espri" yapan erkeklere rastlıyorum. Kadın erkeğin mülkü değildir ve kadın üzerinde bir tasarruf hakkı da yoktur anlayışına gelebilmemiz ise gerçekten çok uzun zaman alacak" diyor.

Dünyanın en güvensiz toplumlarından biriyiz

Prof. Esmer'in 2001 krizinden sonra gerçeklesştirdiği araştırmaya göre, toplum genelinde yüzde 23 olan mutsuzluk oranı, kriz sonrasında yüzde 41'e ulaşmıştı. Son yasadığımız küresel finans krizinde ise bu derece büyük bir mutsuzluk artışı söz konusu olmamış. "Son kriz halkımızın mutluluk düzeyini 2001 krizi kadar derinden etkilemedi. Ona yaklaşmadı bile" diyen Prof. Esmer, buna karşın Türkiye'nın güvensizlik duygusunun en yüksek olduğu ülkelerden biri olmaya devam ettiğini söylüyor. Bunun nedenini sorduğumuz da ise, "İşte bu sorunuzun cevabını araştırıyor, araştırıyor, ama bilimsel ölçütlerle kabul edilecek bir sonuca ulaşamıyorum. Tarih ve kültür diyerek geciştiriyorum. Bunun tatmin edici bir cevap olmadığının farkındayım" diyor. Prof. Esmer, kendisi ile geçen sene yaptığımız söyleşide, bu konuda oldukça ilginç gözlemlerde de bulunmuştu. İşte bazı satırlar: "Dünyanın en güvensiz toplumlarından biriyiz. Yaptığım tüm araştırmalar aynı sonucu verdi. Cemaatçi toplum özelliklerine sahibiz. Yani ailemize, yakın ilişki içinde olduklarımıza güveniyoruz. Yakınımız dışındakilere ise inanmıyoruz, güvenmiyoruz, hep bir kötülük bekliyoruz. Ülke olarak da böyleyiz. Söylenen sözlere inanmıyoruz. Her şeyin altında başka bir neden, gizli bir gündem arıyoruz. Bizim düzeyimizde güvensizlik yaşayan ülke sayısı çok az. Filipinler ve birkaç Latin ülkesinde durum böyle. Bu ülkeleri Ortadoğu ülkeleri izliyor. Güven düzeyinin en yüksek olduğu ülkeler ise İskandinav ülkeleri."

Temel değerler hiç değişmiyor

Prof. Esmer'in dikkat çektiği bir diğer konu da Türkiye'de temel değerlerin neredeyse hiç değişmediği. "Dar ve küçük çevrenize değil de, toplumun bütününe bakacak olursanız, örneğin kadına bakış açısı, hatta kadınların kendilerini konumlandırma biçimi, dini değerler, 'maço' tutumlar, genel güvensizlik, farklılığı kabul edememe, yabancıdan korku ve buna benzer değerler, son çeyrek yüzyılda neredeyse hiç değişmedi" diyor Esmer.

Tüm yazılarını göster