"İnsanın olduğu yerde hiçbir şeye şaşma!"

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

"Biyoloji Budur" adlı kitabın yazarı Ernst Mayr, "Genetik açıdan her canlı türü, her birey 'biricik'tir" diyor. Sonra ekliyor: "Biricik olma, canlı türleri ile sınırlı değildir. Güneş sistemindeki gezegenler de biriciktir. Yer yüzünde her ırmak sistemi, her dağ silsilesi de 'biricik' özelliklere sahiptir."

Mayr'dan öğreniyoruz ki, evrendeki bu "biricik" olma, tek bir kuramda her şeyi açıklayabilmenin önünde engel oluşturuyor. Bu da felsefecilerin kuşkularını artırıyor. Örneğin Hume, bilim, tekil olan olguların nedenlerini doyurucu biçimde açıklamada yeterli olamayacağını düşünüyor. Mayr, bilim metodolojisini tarihsel anlatımları da kapsayacak biçimde genişlettiğimizde, "biricik olguları" da oldukça tatmin edici açıklayabileceğimizi; kimi zaman sınanabilir tahminler yapabileceğimizi ileri sürüyor.

Yazının başlığını oluşturan Afrika atasözü, "Biricik olgularla ilgili tahmin güçlüğünü" yaşayarak öğrenmiş insanoğlunun ortak aklının ulaştığı bir sonuçtur.

Canlı türlerle de sınırlı olmayan, evrenin bütününde hakim bir unsur olan "biricik olma", öngörülemeyen bir "kaos ortamına" bizi sürüklüyor mu? Bu soruya "evet" yanıtını verirsek; bilimdeki ilerlemeyi inkar etmiş oluruz; insanlık tarihinde yaşanmış "istikrarlı dönemleri" yok sayan bir yanlışa kendimizi kaptırırız.

Evren hiçbir şeyin değişmediği bir ortam olmadığı gibi, her şeyin her an değiştiği, öngörü ve önlem alma disiplinin işlemediği bir kaos halinde de değil. Evre, mutlak durgunluk ile kaos arasında bir yerde duruyor.

Bilimsel yasaları yakalayanların, öngörü alanını genişlettiğini biliyoruz. Bizi biricik olguları "anlayabilme" noktasına götürenin de sağlam bir kültürel kavrayış olduğunu kavramalıyız.

Kültürü önemsemeliyiz

Kültürün gerçek anlamı ve en yüksek ifadesi üzerine düşünen UNESCO'nun eski Genel Sekreteri, "…bu en yüksek ifade, bizim gündelik tutumuzda saklıdır" diyor. Biz insanlar hayatı kültürel algılamalarımıza göre kavrıyoruz. UNESCO yöneticisinin dediği gibi, "…her gün bize aktarılmış olan geleneklere göre, düşüncelerimize göre, unuttuklarımıza, hatırladıklarımıza, icat ettiklerimize, keşfettiklerimize, dinlediklerimize göre davranıyoruz. Ve bu bizim tutumumuz, şu anda bütün bunların sonucudur: Kültür, tutumdur. Dünyada olabilecek en önemli şeydir; derin bir etkileşim, cömertlik ve bağış duygusunun ifadesidir."

Kültür, canlı ve cansız sistemin "biricik olma" özelliğinin sonucu olan "ben-merkezciliği" sınırlayan "kendine fren koyma ilkesinin" benimsendiği ve başkaları ile paylaşılan hayatın anlamı için yürürlüğe konabildiği noktada başlar; cömertlik ve bağış duygusunun doruğa ulaştığı "bilgeliğe" erişilebildiği zaman "değer katan" ve "anlamlı" hale gelen bir araç olarak işlevini olumlu yönde sürdürür.

Kültür, insanın bulunduğu yerde "şaşkınlığımızı" azaltıyorsa, olumludur; yararlıdır; değerlidir ve anlamlıdır. Şaşkınlığımızı artırıcı etki yapıyorsa, eksiklidir ve aksaktır.

Kültürü önemser; kendine sınır koyma alanını ilkelerle, kurallarla, yasalarla genişletir; eğitim ve öğretimle içselleştirirsek; akıl alanını da genişletmiş oluruz,şaşkınlığımızı azaltabiliriz.

Sağlıklı düşünmenin sırrı: Model

Hawking'in sık vurgu yaptığı gibi, kuram olmaksızın Evren'in nesinin gerçek olduğunu ayırt edemeyiz. Bir fizik kuramının yalnızca gözlemlerin sonuçlarını tanımlamak için kullanılan matematiksel model olduğuna ilişkin yaklaşım, cahilce ve safça bir yaklaşımdır. Zihni model, yaşamın her alanında kullanılabilecek etkin araçlardan biridir.

Bir kuram iyi bir modele dayanıyorsa, çok geniş gözlemler sınıfını tanımlar; yeni gözlemlerin sonuçlarını kestirme olanağı yaratır. Onun ötesinde gerçekliğe karşılık gelip gelmediğini sormanın anlamı yoktur.

Gerçeğe başvurmanın yararı yoktur; çünkü modelden bağımsız bir gerçeklik kavramına sahip değiliz.

İnsanın oldu yerde şaşkınlığımızı azaltmanın yolu; kuramı önemsemek, kültürel çerçevemizi sağlam zeminlere oturtmak, zihni modelden bağımsız bir gerçekliğin olmadığını iyi kavramaktır.

Tüm yazılarını göster