"Gümrük Krizi" Işığında Türkiye'nin Dış Ticareti

Murat YÜLEK KÜRESEL BAKIŞ myulek@aya.yale.edu

Rusya ile yaşanan "gümrük krizi" sürecinde, dış ticaretimizin mal ve ülkeler göre yapısına bakmakta fayda var. Doğru politika oluşturmada faydalı olacaktır.

Öncelikle krizi irdeleyelim. Basındaki tabiriyle "gümrük krizleri" siyasi sebeplerden ortaya çıkabilir. Öncelikle, ülkeler bir ticaret partnerine siyasi baskı uygulamak için ithalatı yavaşlatma yoluna gidebilir. Dış Ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Kürşat  Tüzmen'in yorumunun bu olduğu anlaşılıyor. Ben Rusya'nın mevcut konjonktürde Türkiye'ye karşı bu aracı kullanacağını zannetmiyorum. Türkiye'nin Gürcistan krizindeki pozisyonu, Rusya'nın Türkiye'den beklentileri yanında bu tür "basit" silahları hemen kullanmasına sebep olacak gibi gözükmüyor.

Bazı kaynaklara göre, "krizin" kaynağı Rus gümrüklerindeki bilgi sistemlerinde yapılan değişiklikler. Bu mantıklı bir yorum. Buna Rusya ve eski SSCB coğrafyasındaki ülkelerin hemen hepsinde yer alan gümrük yolsuzlukları faktörünü de eklemek gerekiyor.

Türkiye en büyük dış ticaret açığını Rusya'ya karşı veriyor. 2007 yılında bu açık 19 milyar dolara ulaştı. Türkiye'nin 34 milyar dolarlık enerji faturasının büyük kısmını Rusya, İran, S. Arabistan, G. Afika gibi ülkelerden karşılıyor. Bunun da aslan payı Rusya'dan geliyor ve enerji ithalatı yaptığımız diğer ülkelerin aksine Rusya'ya karşı çok büyük ticaret açığı veriyoruz.

Bunun adı enerji bağımlılığı. Hani şu Avrupa'nın ve ABD'nin kurtulmaya çalıştığı hastalık. Eğer Kürşat Tüzmen'in yorumu doğruysa, Türkiye, Avrupa gibi, enerji bağımlılığını çeşitlendirememiş olmasının zararlarını şimdiden görmeye başladı. Eğer bizim düşündüğümüz gibi, gümrük krizinin sebebi politik olmasa bile bu tür bir bağımlılık, er ya da geç Türkiye'ye siyasi baskı olarak dönebilir.

Enerji anlaşmaları uzun vadeli yapılıyor. Rusya'dan almadığımız enerjinin de parasını ödemek zorundayız. Dahası, halihazırda bu enerjiyi almamak gibi bir lüksümüz de yok. Rusya enerji piyasalarındaki hakimiyet mücadelesini eski Sovyet coğrafyasında "başarıyla" veriyor. En son olarak, siyasi olarak Rusya'nın peyki durumunda olan Özbekistan'ın doğal gaz kaynakları da Rus enerji sisteminin parçası oldu.

Enerji bağımlılığı konusu bir tarafa, Türkiye'nin ticari ilişki içinde olduğu ana ülkelerin çok büyük bölümüne karşı ticari açık verdiğinin altının çizilmesi gerekiyor. Bunların içinde Ukrayna'dan Endonezya ve Malezya'ya kadar çeşitli profillerde ülkeler var. Bu sağlıklı bir durum değil.

Ticaret fazlası verdiğimiz az sayıda ülke var. Bunların başlıcaları Yunanistan, Irak ve İngiltere. Irak'ı bir tarafa bırakırsak, Yunanistan ve özellikle gelişmiş bir ekonomi olan İngiltere'ye ticaret fazlası veriyor olmak iyi haber. Kurların "doğru" olması halinde Türkiye'nin dış ticaret fazlasını artırabilecek potansiyele sahip olduğunu gösteriyor.

Ticaret açığındaki dengesizlik sektörel alanda da kendisini gösteriyor. Türkiye'nin 63 milyar dolarlık toplam dış ticaret açığına (TÜİK tanımı) karşılık 6 ana sektörde 74 milyar dolarlık ticaret açığı veriliyor: enerji, kimya, elektrikli ve elektriksiz makineler, demir çelik ve plastik.

İhracat performansında tekstile yaklaşan otomotiv net ihracatta tarımın gerisinde kalıyor. Tekstil, Türkiye'de halen en yüksek döviz girdisini sağlayan sektör durumunda. Bu da mevcut ekonomik yapı ve konjonktürde bu sektörün vazgeçilmezliğini gösteriyor. 

Türkiye'de karar alıcıların politikalarını dış ticarette bu coğrafi hem de sektörel dengesizlikleri göze alarak ve orta uzun vadeli perspektif içinde ele almaları gerekiyor. Rusya ile kavga ederek çözebileceğimiz sorunumuz yok.

Tüm yazılarını göster