"Ekonomimiz normalleşme sürecine girmişti"

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

EKO ANALİZ / Alaattin AKTAŞ Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek bir konuştu, pir konuştu: "Dünyadaki ekonomik sıkıntılar, tüm küresel ekonomiyi derinden etkilemesine rağmen, Türkiye başlangıçta, bu krizden en az etkilenen ülkeler arasında bulunuyordu. Bizim ve tüm yerli-yabancı uzmanların görüşü, eğer Türkiye'de bu iç siyasi belirsizlik olmasaydı, Türkiye, dışarıdaki krizden en az etkilenen ülkeler arasında yer alacaktı. Çünkü ekonomimiz normalleşme sürecine girmişti." Doğrusunu isterseniz, biz Türkiye ekonomisinin birkaç yıl öncesinden normalleşme sürecine girdiğini, hatta normalleştiğini sanıyorduk. Öyle söyleniyordu. Oysa gerçek farklıymış. Şimşek'e göre, ekonomimiz henüz yeni yeni, yani bu yılın başlarında normalleşme sürecine giriyormuş da, ortaya çıkan bu siyasi belirsizlik dengeleri bozmuş. Örneğin faizdeki artış 20 milyar YTL'lik bir yük yaratmış. Faizdeki artış da tümüyle iç siyasi belirsizlikten kaynaklanmış. Ayrıca, borsa şirketlerini değeri 80 milyar dolar düşmüş. Hazine'nin faiz yükünün artıyor olması, ülke açısından olumsuz bir durumdur, bu tartışılmaz. Ancak, faizdeki artışın bireysel bazda herkes için kötü olduğu da söylenemez. Özellikle elinde parası olan ya da yurtdışından para getirerek borçlanma senedine yatırım yapmak isteyenler için faiz artışının neresi kötü? Bu durum, hisse senedi fiyatları için daha da çarpıcı. Borsadaki şirketlerin toplam piyasa değerinin gerilemiş olmasının, ülke ekonomisi için bir olumsuzluk doğurduğu söylenebilir mi? Yabancıların ucuzlayan fiyatlardan hisse senedi toplayacakları gibi bir görüş de ileri sürülemez, zaten hisse senetlerinin neredeyse dörtte üçü yabancıların elinde. Bu oran biraz daha artsa ne olur ki... Hazine'nin borçlanma faizindeki artışın tek nedeni olarak AKP için açılan kapatma davası gösteriliyor. Hazine faizi, iskontolu ihaleler bazında mart ayı ortalamasında yüzde 17.5 düzeyinde bulunurken, haziran ortalamasında yüzde 22'ye yaklaştı, bu doğru. Ancak, bu artışın tümüyle kapatma davasından kaynaklandığını söylemek ne kadar doğru? Dava böylesine etki yapıyorsa, bunu ilk aylarda daha çok görmek gerekirdi, değil mi? Oysa faizlerdeki asıl tırmanışı mayıs ve haziranda görüyoruz. Temmuz ve ağustosta ne olacak peki? Hazine, bu iki ayda 28 milyar YTL gibi rekor bir borçlanmaya gitmek durumunda olmasa faiz bu düzeylerde kalır, hatta yüzde 25'e doğru tırmanma yaşanacağı kaygıları duyulur muydu? AKP davası, uluslararası konjonktür ve Hazine'nin yüksek borçlanma gereksinimi faizleri yukarı itiyor. Bu üç etkenin hangisinin baskın çıktığını söylemek gerekirse, ilk sıraya borçlanma gereksiniminin büyüklüğünü koymak durumunda kalırız. Hazine borçlanmak zorunda olmasa ya da çok az borçlanmayla yetinebilecek durumda olsa, faize hangi etken baskı yapabilirdi ki... Kısa bir süre önce yazdık ve benzer bir grafiği sizlere sunduk. Faizdeki yükselme, 2006 yılının yaz aylarında ortaya çıkan tabloya çok benziyor. O zaman da iç siyasette bir dalgalanma, bir parti kapatılması davası yoktu ya. Tümüyle dış etkenlerle başlayan dalgalanma, yabancı çıkışını tetiklemiş ve faizler hızla yükselmişti. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek'in bir şanssızlığı da, son verileri incelemeden açıklama yapması oldu. Şimşek, tahvil piyasasında çok ciddi yabancı çıkışı yaşandığını söyledi. Merkez Bankası'nın ödemeler dengesi istatistiklerine göre, yabancılar ocak ayında 1.3 milyar dolarlık giriş yaptı. Sonrasında giderek hızlanan bir çıkış süreci başladı. Yabancılar, şubatta 62 milyon, martta 1.3 milyar, nisanda ise 2.1 milyar dolarlık çıkış gerçekleştirdi. Tablo, mayısta yeniden girişe döndü. Yabancılar, mayıs ayında 316 milyon dolarlık kamu kağıdı aldı. Merkez Bankası verilerinden yola çıkılarak yapılan hesaplamalar, yabancıların haziran ayında kayda değer bir hareketi olmadığını gösteriyor. Ancak, temmuz ve ağustos aylarında yeniden hızlı bir giriş ortaya çıkacağı tahmin ediliyor.

Tüm yazılarını göster