"Demokrasi adına doğru olan herşey, aynı zamanda yanlıştı"

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Dünyanın en ilham verici sivil toplum platformlarından biri olan TEDGlobal 2012'nin global destekçilerinden biri Vodafone Türkiye oldu.
Bu sayede, dünyanın dört bir yanından fikir ve teknoloji önderlerinin katılımıyla 26 - 29 Haziran tarihleri arasında Edinburgh'da gerçekleşen TEDGlobal 2012 Konferansı'nı Vodafone Maslak Plaza'da canlı olarak izleme fırsatı bulduk.
TEDGlobal, her sene farklı konularda, çok farklı alanlardan konuşmacıları bir araya getiriyor. Küreselleşmeden dijital dünyaya, nörobilimden, siyasete çok farklı konunun tarşıldığı konferansın bu seneki konuşmacıları arasında da pianistler, dijital antropologlar, gazeteciler, bilim adamları, biyo yakıt guruları, aktivistler, komedyenler, siyasetçiler yer aldı.
İvan Krastev de Bulgar bir siyaset bilimcisi.
"Demokraside nerede yanlış yapıldı?" diye soruyor Krastev.  
Çok iyimser olduğumuzu düşünüyor. Herşeyin belirsiz olduğuna inanmak yerine, karmaşık olduğuan inandığımızı söylüyo. Daha sonra da konferans seyircilerine "Herhangi bir ülkede yağmurlu bir seçim günü hayal edin" diyor.
Krastev'in demokraside nerede yanlış yaptığımızı anlattığı konuşmasından notlarım şyle:
Dünyanın her hangi bir ülkesinde yağmurlu bir seçim gününde, saat dörde kadar kimse oy kullanmaya gitmiyor. Dörtten sonra herkes aynı anda geliyor ve seçmenlerin dörtte üçü, boş pusula atıyor. Bu durum hem hükümeti, hem de iktidarı felç ediyor. Protestoculara karşı ne yapacaklarını biliyorlar. Ama bu durumda çaresizler. Şeçimi tekrarlıyorlar. Bu kez oyların yüzde 87'si boş çıkıyor. Seçmen, seçilecek kimse olmadığını anlatmaya çalışıyor.   
Bu hikaye aslında 1998 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi José Saramago'nun romanına ait. Krastev ise bu hikayede demokrasi sorununu yakalıyor. İnsanlar, oy kullanmayarak demokrasinin en iyi yönetim şekli olup olmadığını sorgulamıyorlar; oy vermiyorlar çünkü güvenlerini kaybettiler. Son yıllarda seçimlere katılım oranlarını sürekli düşüşler yaşanıyor. Yapılan araştırmalara göre, Avrupalıların yüzde 89'u halkın görüşü ile lider arasındaki farkın açıldığını düşünüyor.
Peki bu duruma nasıl geldik? diye soruyor Krastev. Herkesin her zamandan daha fazla haklara sahip olduğu bir dünyada, bu derece büyük bir güven kaybı meydana geldi?
Doğru giden neydi, yanlış giden neydi?
Krastev bu soruya cevap vermek için son 50 yılda dünyayı değiştiren beş devrimi sorguluyor. Önce, bu devrimleri kullanarak neyin doğru gittiğini gösteriyor. Daha sonra yine aynı devrimleri kullanarak neyin yanlış gittiğini anlatıyor: 
1. 60 ve 70'lerin kültürel ve sosyal devrimleri. Bireyselliğin kapılarını açtılar. Fakat aynı zamanda bireyselleiğin kolay olduğunu gösterdiler. Bunun sonunda toplum ve paylaşım anlamını kaybetti.
2. 1980'li yıllardaki piyasa devrimi. Her ne kadar sol görüşlüler bundan nefret etse de, bu devrim "hükümet en iyisini bilir" düşüncesini beraberinde getirdi. Aynı zamanda toplum içindeki dengesizliklerde de büyük bir artış yaşandı. O döneme kadar, demokrasinin yayılması eşitsizliğin artması ile bağlantılıydı. Bugün tam tersi.
3. Soğuk Savaş sonrası 1989 devrimi. Bu çok başarılı bir devrimdi, fakat aynı zamanda Batı'da, elit tabaka ve halk arasındaki sosyal anlaşmayı yok etti. Soğuk Savaş döneminde, zengin ve güçlülerin halka ihtiyaçları vardı, çünkü onları korkuturlardı. Bugün ise elitler seçmenler üzerindeki kontrollerini kaybettiler, çünkü seçmenler artık oy vermekle ilgilenmiyorlar.
4. İnternet devrimi. İnternet devrimi mükemmeldi, fakat tüm faydalarına rağmen, kamusal alan yok oldu. Kutupsallaşma arttı, ortak bir dil oluşturulamadı. 
5. Nörobilim devrimi: Bu devrim, insanların nasıl düşündüğünü anlama şeklimizi tamamen değiştirdi. Temelde, karar alma sürecinin sadece yüzde 3-5'i mantık seviyesinde gerçekleşiyor, dolayısıyla rasyonel bir platforma ihtiyacımız yok. Siyasiler, düşünceler ve ya belirli konular hakkında konuşmayı öğrenmiyorlar; duyguları nasıl manipüle edeceklerini öğreniyorlar.
Bu sorgulamanın ardından, "Doğru olan aynı zamanda yanlış olandı" sonucuna varan Krastev, "En sevdiğimiz şeyler, bize en fazla zarar veren şeyler olabilir" uyarısında bulunuyor.
Şeffaflığın tehlikeleri
Şeffaflığın kurumlara yönelik güveni artıracağına inanmıyır Krastev. Tam tersine, şeffaflığın siyaseti değişitireceğini düşünüyor. Önemli olanın ise, güven yaratmak yerine, güveni yönetmek olduğunu söylüyor.  
Krastev'e göre bugün, bundan 30 yıl önce yaşanan şeffaflığın tam tersini yaşıyoruz. Yani artık,  'Büyük Kardeş Bizi İzlemiyor', biz 'Büyük Kardeş'i izliyoruz. Bu, siyasilerin hesap verebilirliği açısından mükemmel bir düşünce olarak görünse de, günün sonunda aslında siyasilerin "tutarlılığını" sorgulamaya varıyor. "Oysa" diyor, Krastev, "Demokrasi, insanların, mantıklı açıklamalar çerçevesinde, fikirlerini değiştirebilmeleri demektir."  
Krastev'in şeffaflık konusunda bir uyarısı daha var: Eğer hükümetlerden "açık" olmalarını istersek, bu konuda seçici davranabilirler. Bir ülke, bakanlar arasında yapılan tüm tartışmaların online yayımlanması kararı almış. Başbakan'a neden bu kararı aldılarını soran Krastev'in aldığı cevap ise şöyle olmuş: "Bakanlarımın ağızlarını açmamalarını sağlamanın en iyi yolu bu." 
Aslında Krastev'in konuşmasının sonunda Goethe'den yaptığı alıntı, tüm bu düşünceleri özetler nitelikte: "Çok fazla ışığın olduğu yerde, çok büyük bir gölge olur."

Tüm yazılarını göster