Puanlar Fener'e alkışlar Belediye'ye

Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Ligde ikinci hafta maçını sahasında İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a karşı oynayan Fenerbahçe, 30. dakikada 10 kişi kalan ikinci yarıyı da 9 kişi oynayan rakibi karşısında göz dolduramadı. Belediyespor'un eksik oynama handikabını bir kenara ayıracak ve maça bu gözle bakacak olursak, Fenerbahçe'nin attığı iki gol dışında sayısız da gol pozisyonuna girdiğini görüyoruz. Gerçekten de sarı-lacivertliler geçtiğimiz karşılaşmalara oranla daha arzulu ve istekli bir görüntü çizdiler. Ancak Fenerbahçeliler'i endişelendiren iki temel konu bu maçta da kafa karıştırmaya devam etti.

İlk olarak 9 kişilik Belediyespor'un 90 ve 90+3'te Fenerbahçe kalesini ciddi biçimde tehdit etmesi takım savunmasında birtakım arazlar olduğunu gösteriyor. Problemlerin ikincisi de sarı-lacivertlilerin oyunun hiçbir döneminde -Belediyespor 9 kişi oynarken bile- rakibi yarı sahasına hapsedecek baskıyı bir türlü kuramamaları. Oysa Fenerbahçe taraftarının istediği takımın rakip yarı sahaya yerleşmesi ve ceza alanı çevresinde kalış süresinin mümkün olduğunca uzun tutulabilmesi. Bu gerçekleşirse topun kendi kalelerinden olabildiğince uzakta oynanacağını ve dolayısıyla etkin kontrataklar dışında defansta tehlike yaşanmayacağını savunan taraftarlara "haksız" diyebilir miyiz?

Esasen yukarıda bahsettiğimiz problemlerin temel kaynağı orta sahanın defans-ofans dengesini sağlıklı kuramamasından kaynaklanıyor. Aragones'in yeni sisteminde tek ön libero ve önündeki dörtlü bloğun tandemle mümkün olduğunca yakın kalması başka bir deyişle oyunun boyunu kısaltması şart. Ancak kanatlardaki Uğur ve Kazım'ın beklerle senkronize bir şekilde oynamaları 4-2-3-1'deki kadar mümkün görünmüyor. Eskiden tek santrfor arkası yer bulan üçlü blokun kanatları içeri kat ederek gol bölgelerine giriyor, boşalan yerlere hücumcu bekler deplase oluyor, savunmanın kanatlarındaki açıkları da ön liberolar kapatıyordu. Mevcut sistemde ise hem Alex, hem Semih, Güiza'ya yakınlaşarak oynadıklarında kanatlardaki Uğur ve Kazım'ın içe kat etmeleri Belediyespor maçında çokça gördüğümüz kale önü karışıklıklarına sebep oluyor. Üstelik tek ön libero Maldonado'nun henüz takım nezdinde yeterli güveni kazanamamış olması hem Gökhan'ı hem de Roberto Carlos'u hücum yönünde kısıtlıyor. Problemin çözümü hem defansta, hem de ofansta 10 üzerinden 7-8 oynayabilecek bir futbolcuyla çözülebilir. Yeni transfer Josico'nun bahsettiğim tipte bir futbolcu olduğuna dair güçlü duyumlar alıyoruz. Ancak takıma uyumu, ilerleyen yaşı ya da halihazırdaki takım yapısına etkileri de Fenerbahçe'nin performansına tesir edebilir. Çünkü Josico takıma girdiğinde her bölgede canı gönülden oynayan Semih ya da takımın "ağır abisi" Alex kulübenin yolunu tutmak zorunda kalacak. Elbette ki kabağın yine Semih'in başında patlaması büyük olasılık. Fenerbahçe ile ilgili evvelce kaleme aldığımız yazılarda da belirttik, sarı-lacivertlilerin özellikle zorluk derecesi yüksek olmayan karşılaşmalarda 4-3-1-2 oynaması kadrodaki bu düğümün çözülmesi yönünde iyi bir adım olabilir. Aksi halde ise mızmızlanan kulübeyi dizginleme işi Aragones'in becerisine kalacak.

Fenerbahçe'den bu kadar bahsedip, başlıkta alkışlar gönderdiğimiz İstanbul Büyükşehir Belediyespor'u hiç anmamak olmaz. Abdullah Avcı yönetimindeki takımın bu yıl da büyüklere çokça çelme takacağını bugünden öngörebiliriz. Aslında onlar açısından değişen bir şey yok; yine ayağa oynuyorlar, yine iyi top yapıyorlar ve asla oyunu çirkinleştirmiyorlar. Tabii Belediyespor'un bu sezonki performansı aynı zamanda Abdullah Avcı'nın Adnan Polat ve Michael Skibbe'ye özel selamı olacak. Bir iddiam var, üç büyüklerden hangisi Abdullah Avcı'yı takımın başına getirir ve en az 2 sezonluk bir yapılanmayla arkasında durursa Türk futbolunda büyük başarılara imza atar. Bunun için önce insanımıza inanmak gerek-yeter koşul.

Tüm yazılarını göster