Prostat kanseri tedavisinde yaş değil, genel durum önemlidir

Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

SAĞLIK / Dr. Yavuz Dizdar Avrupa Üroloji Kongresi bir önceki hafta Milano'da yapıldı. Kongrenin önemli konularından biri ileri yaş erkeklerde prostat kanseri tedavisi idi. Prostat kanseri erkeklerde en sık görülen kanserdir ve Avrupa'da 2006'da erkeklerde kansere bağlı ölümlerde üçüncü sıradadır. Prostat dokusunda kanser görülme olasılığı yaşla birlikte artar, 80-90 yaşlarına ulaşıldığında ise görülme olasılığı yüzde 100'e ulaşır. Buna karşılık ABD SEER verileri dikkate alındığında prostat kanserine en sık 65-74 yaş arasında tanı konduğu görülmektedir. Bu yaş grubunun ileri olduğunu düşünebilirsiniz, oysa ABD'de 65 yaşında yaşam beklentisi 2004 verilerine göre 17.1 yıldır. Geçen yıllara göre yaş beklentisinin arttığı görülmektedir. Bu veriler, 70 yaşındaki prostat kanseri hastalarında da, hastanın kendi haline bırakılmaması gerektiğini, aktif bir biçimde tedavi edilmesi gerektiğini ortaya koyar. Prostat kanseri genellikle belirti vermeden ortaya çıkar. Hastalığın doğal tarihi prostata sınırlı hastalıkla başlar, beraberinde PSA değerlerinde artma görülür. Bu nedenle PSA testi tanıya götüren başlıca testtir. Prostat kanseri erkeklik hormonlarının etkisi altında gelişir. Bu nedenle hastalık önceleri bu hormonları baskılayan tedavilere duyarlıdır; sonrasında ise hormona dirençli dönem ortaya çıkar. Başlangıç aşamasında başlıca tedavi seçenekleri cerrahi, radyoterapi ve radyoterapinin özel bir biçimi olan brakiterapidir. Hormon tedavisi hastalığın özelliklerine göre en az iki yıl uygulanır. Buna karşın ilerleyen hastalıkta ise etkili olduğu kanıtlanmış kemoterapi seçenekleri vardır. Hastada hangi tedavinin uygulanacağı hastanın ve hastalığın özellikleriyle ilişkilidir. Ne var ki hastalığın genellikle ileri yaşlarda görüldüğü dikkate alındığında, tedavinin yan etkilerini göze alan doktorlar, tedavi uygulamaktan kaçınmaktadırlar. Bu durum hastanın yaşam beklentisini azaltan en önemli etkenlerden birisidir. Zira ileri yaşlarda başta kalp-damar hastalıkları olmak üzere, eşlik eden birden çok hastalık bulunmaktadır. Tanımlanmış hastalık bulunmasa bile, hastanın yedek kapasitesinin azalmış olduğu düşünülmektedir. Kemoterapi ileri yaş hastalarda da uygulanabilir Oysa yapılan araştırmalar, hastalara uygulanması gereken tedavinin doğrudan hastanın yaşıyla değil, sağlık durumuyla ilişkili olduğunu göstermekte. Basitçe düşünelim, etrafımızda 60 yaşında olup 80 yaş kapasitesinde ya da tam tersi pek çok kişi bulunmakta. Bu amaçla geliştirilen Charlson skoru hastanın eşlik eden hastalıklarını da değerlendirmeye alan bir skorlama yöntemidir. Yaşa bağlı yaşam beklenti, o yaşta bulunan bireylerin bireysel sağlık durumuyla ilişkili, zira hastaların genel durumu yaş beklentilerini de değişmekte. Dolayısıyla yaş tek başına bir kriter değildir. Tıbbi durum, sosyokonomik koşullar, beslenme durumu, beyin işlevleri belirleyicidir. Örneğin 60 prostat kanserli hastayı bu açıdan değerlendiren The Leon Berrard çalışması 70-75 yaşın yüzde 50'sinin ve 75-80'in yüzde 25'inin aynen genç hastalar gibi tedavi edilebilir olduğunu kanıtladı. Bu kriterler dikkate alındığında, ileri evre hastalığı bulunan kişilerde uygulanma şansı bulunan dosetaksel kemoterapisinin aslında yeterli miktarda kullanılmadığını gösteriyor. Önemli olan genel sağlık özellikleri Hastanın sadece yaşının dikkate alınması, prostat kanserinde ciddi fayda sağlayan bu kemoterapi seçeneğinin uygulanmasını engellemektedir. Hasta açısından zaten bir panik durumu söz konusudur. Bir yandan medya aracılığıyla gelen "bilgi tsunamisi", diğer taraftan aşırı ve özümsenmemiş bilginin getirdiği kirlilik (kanıta dayalı tıp önerge ve nomogramları) bu paniği artıran ek faktörler haline gelmektedir. Beri yanda, hastaların tedavisine yönelik önergeler daha çok küre odaklıdırlar, hastanın yaşam kalitesi ikinci planda düşünüldüğünden "siz bu hastayı köye gönderin" şeklindeki yaklaşımların yerleşmesine neden olmaktadır. Oysa tedavi planlamasında sadece kesin tedavi (kür) değil, yaşam kalitesinin de büyük önem taşıdığı unutulmamalıdır. Sözün özü prostat kanserinde tedavi sadece yaşa bağlı değil, hastanın kişisel durumunun genel bütün özellikleri dikkate alınarak belirlenmelidir. Aşırı tedaviden kaçınılmalı, ama beri yanda yetersiz de kalınmamalıdır. Bu nedenle yüksek ve düşük riskli hastalar birbirinden iyi ayırt edilmelidir.

Tüm yazılarını göster