Pragmatizm belası

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

On yıl kadar ortaokulda öğretmenlik yaptım. Beş yıl kadar profesyonel gazetecilikle uğraştım. Üniversitede öğretim üye yardımcılığım dört yılı aştı. Şişecam'da değişik görevlerde yirmi dört yıl çalıştım. Bütün bu çalışma yaşamımda, aşırı değerlendirilmiş "pragmatizmin" büyük belalarımızdan biri olduğu düşüncesine ulaştım.

Yetmezliğin itişi, ihtirasın çekişi ile garip varlıklar haline dönüşen yöneticilerin insanları pasifleştirmek için kullandıkları çok ilkel bir taktık vardır: "Ne olacak, işin içinde değilsin. Elini taşın altına koy da öyle eleştir. Taş üstüne taş mı koydun da burada değerlendirme hakkı buluyorsun!" derler. Bu tam bir demagojiye sığınmadır.

Çoklu tartışmanın geliştirici dinamiğini öldüren; hiç de haklı gerekçesi olmayan bu tutumun kaynağı, dengesi kaçmış pragmatizmdir.

İlber Ortaylı bir yazısında, bir projenin meyvelerini kısa dönemde toplama olanağı yoksa, pragmatistlerin ilgi menzilinin dışında kaldığını söylüyor. Bunu, "müteahhit ve köylü zihniyetinin yansıması" olarak değerlendiriyor. Ünlü tarihçi, benzetmeyi küçümsemek amacı ile yapmadığını, köylünün doğayla mücadele halinde karnını doyurduğunu, elli yıl sonra meyve verecek ağaçla değil de, üç yıl sonra meyveye dönecek ağaçla ilgili olduğunu belirtiyor. Ülkemizin kültürel arka planında, daldaki iki kuş yerine, eldeki bir kuşa değer veren dar bakış ne yazık ki hakim durumda.

Ege Cansen de bir yazısında, ülkemizde uzun süredir iktidarı ellinde tutan merkez sağ siyasetçilerin değişmez iktisadı çizgilerinin "pragmatizm" olduğunu söylüyor. İktisadi programların, ilkeler kümesine dayalı varsayımlarla oluşturulan bir zihni modelle değil de, o gün ne yapılması gerektiği uygun görünüyorsa, onu yapma eğiliminin güçlü olduğunu söylüyor.

Ahmet İnam da bizdeki Anadolu kültürünün pragmatik niteliğine dikkat çekiyor.Yanı iş bitirici, sonuç alıcı... Onun için laflar çok önemli değil. Göçebe bir kültürdür bizimki ve insan o anda doğayla baş etmek zorundadır. Laftan çok işe ihtiyacı vardır. Hikmetli sözler belki bir yere yerleştiği zaman, akşam vakti, bayram günlerinde ve törenlerde söylenebilir.

Üç önemli düşünce insanımız bizim pragmatik yaklaşımımızı anlatan genellemeler yapıyor. Buna bir basamak daha eklemek istiyorum. Bizim bir de "kuramı küçümseme" algılamamız var. "Edebiyat yapma!" denir. Güzel sözü ve etkili anlatımı, boşuna yapılmış bir iş gibi algılayan sığ bakışın yansıması...

Kuramın bir "araç" olduğunu; kuram olmadan bir işi tutarlı biçimde öğrenmenin ve öğretmenin olanaksızlığını göz ardı eden tehlikeli bir anlayış. Bugün "azalan nüfus olgusunun" kuramı yeterince geliştirilemediği için, gelişmiş ülkeler bile şaşkın durumda. Ne yapacaklarını, hangi önlemleri alabileceklerini, tutarlı programlarla kaynakları nasıl etkin kullanabileceklerini bilemiyor.

Bir yöneticinin gerçek yönetici olup olmadığını anlamak istiyorsanız; karar verilecek bir konuyu tartışmadan önce, "…kuramsal çerçeveniz nedir?" diye sorun. Eğer bir çerçeve çizemiyorsa, büyük bir olasılıkla önerdiği çözümler pragmatizm batağına saplanacaktır. Bundan hiç kuşkunuz olmasın! O nedenle, yakınlarında bulunmadığım, gözlem yapamadığım yöneticilerin medyaya yansıyan açıklamalarının arşivini yapmaya çalışıyorum. Oradan kuramsal çerçevelerini anlamaya çabalıyorum. Kuramsal temeli olmayanların, kurumlarını sessiz ölüme götürdüğünü genellikle gözleyebiliyorum…

Tüm yazılarını göster