Piyasalarda bahar havası

Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI sgurleyen@isyatirim.com.tr

Küresel konjonktürdeki bozulma uzun sürmedi. ABD, Avrupa ve Asya ekonomilerinde açıklanan ekonomik verilerin beklentilerin üzerinde gelmesi ve Avro ülkelerinin IMF ile birlikte Yunanistan'a destek vereceklerini açıklamaları risk iştahını artırarak Türkiye gibi betası yüksek gelişmekte olan piyasalarda yeni bir alım dalgasının önünü açtı. Ne hükümetin IMF ile stand-by yapmayacağını açıklaması ne de Merkez Bankası'nın geçmişe göre daha şahin bir dil kullanması piyasalardaki yükselişi yavaşlatabildi.

Ekonomik büyümenin güçlü ve genele yaygın olduğunu gösteren veriler piyasalara moral verdi. Mart ayı verileri dünya ticaretinde güçlü bir toparlanma olduğunu gösterdi. Gelişmekte olan ülkeler arasında Kore (%35), Türkiye (%34), Brezilya (%32) güçlü ihracat büyümeleriyle dikkat çekti. ABD ekonomisinde ISM ihracat endeksi son 21 yılın, Avro bölgesinde PMI ihracat endeksi son 10 yılın en yüksek seviyesine yükseldi.

Gelişmiş ülkelere baktığımızda ABD ekonomisinin Avrupa ve Japonya'ya göre durgunluktan daha çabuk çıktığını görüyoruz. Wall Street'teki yükseliş ve istihdam piyasasındaki kanamanın durması hane halkının yılın ilk çeyreğinde harcamalarını %3,5 artırmasını sağladı. Zayıf dolar, üretkenlik artışları ve güçlü küresel büyüme ihracatı destekliyor. Mevcut veriler ABD ekonomisinin 2010 yılında %3,5 civarında bir büyümeyi rahatlıkla sağlayacağını gösteriyor.

Ekonomik verilerde görülen toparlanma ve Avro ülkelerinin yanlarına IMF'yi de alarak Yunanistan'a destek verdiklerini açıklamaları Avrupa piyasalarına moral verdi. Ancak orta vadede Avro bölgesiyle ilgili endişelerimiz devam ediyor. Yunanistan, Portekiz, İtalya, İspanya, İrlanda gibi ülkelerde borç dinamiklerindeki bozulmayı ekonomide ve piyasalarda dalgalanmaya yol açmadan düzeltmek çok zor. Avro ülkelerinin destek vereceklerini açıklamalarına rağmen Yunanistan'ın son tahvil ihracına olan talebin düşüklüğü bunun en iyi örneği.

Türkiye ekonomisi 2009'un son çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre %2,3 büyüyerek durgunluktan çıktığımızı teyit etti. Aylık veriler son dönemde siyaset cephesinde yaşanan gerilime rağmen ekonomideki toparlanmanın 2010 yılında da istikrarlı bir şekilde sürdüğünü gösteriyor. Toplam talepteki canlanma, siparişlerdeki artış ve yatırım harcamalarındaki yükselme reel kesim güven endeksinin Mart ayında 2007 Ağustos'undan bu yana gördüğü en yüksek seviyeye ulaşmasını sağladı.

Avrupa ekonomisindeki kırılganlık orta vadede Türkiye'nin büyüme potansiyelini aşağı çekebilecek en temel risk olarak öne çıkıyor. Pazarlarımızın çeşitlendirilmesi adına son yıllarda elde edilen kazanımlara rağmen Avrupa gerek dış ticaret gerekse doğrudan sermaye girişleri ve borçlanmalarda Türkiye'nin en büyük ortağı olmaya devam ediyor.

Ekonomide görülen toparlanmaya ve enflasyondaki yükselişe rağmen işsizliğin yüksekliği, kapasite kullanımının düşüklüğü, Avrupa'da ki büyümenin kırılganlığı gibi nedenlerle Merkez Bankası para politikası faizlerini uzun süre düşük seviyelerde tutmaya niyetli. Buna karşı Merkez Bankası son Para Kurulu Toplantısı açıklamasında beklentileri şekillendirebilmek adına önceki yıllara göre daha şahin bir dil kullandı. "Enflasyon beklentilerindeki kötüleşmenin genel fiyatlama davranışlarında bozulmaya yol açması durumunda", baz senaryoda öngörülen duruşa kıyasla daha erken bir parasal sıkılaştırmaya gideceğini vurguladı..

Siyaset cephesinde yaşanan gerginlik nedeniyle Türk lirası Mart ayında diğer gelişmekte olan ülke paralarına göre daha kötü performans gösterdi. Son haftalarda risk iştahındaki iyileşmeye rağmen Avro-dolar eşit ağırlıklı döviz sepeti Mart ayında Türk lirasına karşı %1,6 değer kazandı. Türk lirasında son dönemde yaşanan değer kaybını bir trend değişikliğinden ziyade az hasarlı bir yol kazası olarak görüyoruz. Küresel konjonktürün Türkiye gibi betası yüksek gelişmekte olan ülke piyasalarına para girişini desteklemeye devam ettiğine inanıyoruz. Gelişmiş ülkeler ile aramızdaki faiz ve büyüme farklarının yüksekliği Türk lirası "carry trade" işlemlerini cazip kılmaya devam ediyor. Küresel konjonktürdeki dalgalanmalar nedeniyle Türk lirasında kısa süreli bir satış baskısı yaşanabilir. Ancak yerleşik yatırımcıların dövizdeki uzun pozisyonu nedeniyle satıcı olmaları Türk lirasındaki baskının kısa süreli olmasını sağlayacaktır.

Bütçe performansının iyi olması, özelleştirme ile ilgili olumlu beklentiler ve gelişmekte olan ülke tahvil fonlarına para girişinin artması devlet iç borçlanma senetlerinin (DİBS) faizlerinin beklentimizin ötesinde gerilemesine neden oldu. Hükümetin IMF ile yeni bir stand-by programına başlanmayacağını açıklaması bile piyasaların keyfini kaçırmaya yetmedi. Tahvil piyasasındaki yükseliş kısa vadede devam edebilir. Maliye Bakanı Şimşek'in yabancı yatırımcıların faiz getirilerinin vergilendirilmesiyle ilgili sorunu yerli yabancı ayrımını kaldırıp tüm fonları içine alacak şekilde sermaye şirketlerinin faiz gelirlerinin vergilendirilmemesi olarak çözeceklerini açıklaması tahvil piyasasını destekleyecektir. Bu fırsatın kullanılıp son dönemde çok prim yapan gösterge bonoda pozisyon azaltılmasını öneriyoruz. Iskontolu Hazine bonolarında yatırım vadesini verim eğrisinin göreceli olarak dikleştiği 9 ile 12 ay arasında sınırlıyoruz. Uzun vadeli tahvillerde 2010-2013 yerine 2015 vadeli TÜFE kağıdına ağırlık veriyoruz.

Küresel konjonktürde ve ekonomik verilerdeki düzelme borsada sert bir yükselişe yol açtı. MSCI Türkiye endeksi Mart ayında %15,9 yükselerek gelişmekte olan ülkelerin getirisinin neredeyse iki katı getiri sağladı. Hükümetin IMF ile yeni bir stand-by programına yapmayacağını açıklaması ve Merkez Bankası'nın şahin açıklamaları bile piyasaların keyfini kaçıramadı. Tahvil piyasasında yaşanan yükseliş sonrasında borsa için 2010 sonu hedef değerimizi 61,000'den 68,000'e yükselttik. Buna rağmen fiyatlardaki hızlı çıkış nedeniyle borsanın artış potansiyeli %17 seviyesinde kaldı. Hisse senedi piyasası için fiyatlardaki gerilemeleri alış fırsatı olarak gördüğümüz "BİRİKTİR" görüşümüzü koruyoruz.

Tüm yazılarını göster