Piyasa yeni hükümeti güle oynaya karşıladı

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Yeni hükümet kurulurken kimse örneğin Dışişleri Bakanı'nın ya da İçişleri Bakanı'nın veya Şehircilik Bakanı'nın kim olacağını merak etmiyordu. Hatta hatta çok önemli olan Milli Eğitim Bakanı da merak konusu değildi, Milli Savunma Bakanı da. Tüm merak, ekonominin başında yine Mehmet Şimşek'in mi olacağı, yoksa buraya başka bir ismin mi geleceğindeydi. 

Bu pek sağlıklı bir tablo, sağlıklı bir beklenti değil. Bir dönem Ali Babacan'da odaklanmıştı istikrar kavramı, şimdi aynı durum Mehmet Şimşek'te yaşanıyor. 

Aslında hükümetin ekonomi politikalarını yalnızca belli isimlerin şekillendirdiğini düşünmek de hiç doğru sayılmaz. Ne yani bir dönem Ali Babacan, şimdi de Mehmet Şimşek hükümetten tümüyle ayrı, tümüyle kendi bildikleri doğrultuda mı götürüyorlar ekonomiyi. Ya da bu isimlerle hükümet arasında temelden görüş ayrılıkları mı var yani. 

Ama piyasa dediğimiz oyuncular topluluğu, durumu böyle okumaya niyetli ve okuyor da zaten. "Ekonominin başında kim var", buna bakılıyor. 

"Bir dönem için Ali Babacan, son dönem için Mehmet Şimşek varsa sorun yok, onlar olmasaydı sıkıntı büyürdü." Durum, böyle okunuyor. 

İyi de, örneğin Hazine Müsteşarlığına yaklaşık iki yıldır atama yapılamamış, demek ki ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevinde kimin oturduğunun pek önemi yok. Hazine'den sorumlu olan Başbakan Yardımcısı'nın istediği olmamış. Daha ileri götürelim, hükümetin istediği olmamış. Ya da sorun, hükümet ile Cumhurbaşkanı arasında. 

Ayrıca ekonomi politikasını yalnızca ilgili bakanın şekillendirebileceğini düşünmek ne kadar sağlıklı bir yaklaşım ki. Merkez Bankası hani bağımsızdı, hani hükümetten bağımsız olarak karar alırdı; ne yani şimdi Mehmet Şimşek koltuğunu korudu diye mi dünkü Para Politikası Kurulu faizi yarım puan indirmekle yetindi. Şimşek'in koltuğuna başka bir isim getirilse, Merkez Bankası faizi daha fazla mı düşürecekti. 

Kişiler elbette önemlidir; ama burada bir hükümetten ve o hükümetin politikaları uygulayacak isimlerden söz ediyoruz. Şimdi Babacan ve Şimşek, içinde bulundukları hükümetlerin politikalarına ters düşme pahasına mı görev yaptılar ve yapmaktalar. Başbakanın isteklerine karşı çıkarak mı sürdürdüler bu görevlerini. 

Elbette karşılıklı ikna söz konusu olmuştur. Her amirin isteği doğrudur ve mutlaka yerine getirilmelidir, diye bir durum yok tabii ki. Bu siyasette de böyledir. Bakan, yeri gelir Başbakana yapılamayacakları da söyler, söylemelidir de. Ama bunun ekonomide hep böyle olduğunu dile getirmek, pek de doğru olmasa gerek. 

Sanki AKP'nin ekonomi politikalarını hep ekonominin başında bulunan isimler şekillendirmiştir ve bu isimler zamanında Erdoğan ve Davutoğlu'na ayak diremişler, şimdi de Yıldırım'a direyeceklerdir. Böyle olduğunu mu sanıyoruz yani! 

AKP hükümetlerinin elbette bir ekonomi politikası vardır ve bakanlar da bu politikaların uygulanmasına aracılık etmektedirler. Belki kişisel tercihleri ve yaklaşımları doğrultusunda küçük düzeltmelere yönelebilirler, bu yönde hükümete danışmanlık yaparlar, ama uygulanan hükümetin politikasıdır, kişilerin değil. 

Piyasalar coşkuyla karşıladı 

Piyasaların yeni hükümetin ekonomi kadrolarında değişikliğe gitmemesinden ötürü "rahatladığı" ortada. Dedik ya, bu ne kadar sağlıklı ve ne kadar gerçekçi bir yaklaşım, tartışılır. 

Hükümet kaynaklı gerilimin atılmasından sonra Merkez Bankası'ndan gelen açıklama da beklenildiği gibi olunca gerginlik tümüyle geride bırakıldı. 

Doların 3 lirayı aştıktan sonra 2.95'in altına kadar gerilemesi, borsada yüzde 3'ün üstünde artış kaydedilmesi, gösterge faizin yüzde 10.53'e çıktıktan sonra yüzde 9.95'e inmesi... Bütün bunlar piyasadaki gerginliğin atıldığının işaretleri. Bu hareketin devamı gelir mi; dolar daha da düşmeye devam eder, faiz gerilemesini sürdürür, hisse senetleri daha da değer kazanır mı, zor tabii ki. Bu eğilim biraz daha sürebilir, ancak bir yerde duracaktır elbette. 

Merkez'den beklenen adım 

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, gecelik borç verme faiz oranını yüzde 10'dan yüzde 9.50'ye indirdi. 

Gecelik borç verme faiz oranı 28 Ocak 2014 tarihindeki olağanüstü toplantıda yüzde 7.75'ten yüzde 12'ye çıkarılmış ve dünkü toplantıda alınan karara kadar hep çift hanede seyretmişti. Böylece, gecelik borç verme faiz oranı iki yılı aşkın sürenin ardından tek haneye indirilmiş oldu. 

Para Politikası Kurulu gecelik borç verme faiz oranını ve haftalık repo faiz oranını ise değiştirmedi. 

Toplantı açıklamasındaki bir ifade dikkat çekiciydi. Bir önceki toplantı açıklamasında "Yakın dönemde küresel oynaklıklarda gözlenen düşüş sürmüş ve küresel finansal koşullarda iyileşme yaşanmıştır" denilirken, bu kez o ifadenin tam zıttı bir ifadeye yer verilerek "Yakın dönemde küresel oynaklıklarda bir miktar artış yaşanmıştır" görüşüne dile getirildi. 

Bir ay önce "Küresel oynaklıklarda gözlenen düşüş sürmüş" diyeceksiniz, şimdi "Küresel oynaklıklarda bir miktar artış yaşanmıştır" görüşünü dile getireceksiniz... Ama faizi yine de aşağı çekeceksiniz. Acaba küresel oynaklıklardaki düşüş daha da azalsaydı, faiz kaç puan düşürülürdü ki...

Tüm yazılarını göster