Pato nenenin izinde…

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Atalarım, korkunun dağları beklediği günler yaşamıştı. En uzun yüzyılın sonlarında 1878'de kaç yüzyıl yaşadıklarını bilmediğimiz, köklerini iyice derinlere saldıkları topraklardan sökülüp, nereye gittiğini bilmeden, göçlerini yüklediği gibi Kıyat ormanlarını aşmış, Napurnev'den geçmiş, Tetraket'de dönüp  köylerine tekrar tekrar bakmış, doğdukları toprakları bir daha görememe korkusuyla, yüreklerinin yarısından çoğunu orada bırakarak Macahel geçidine (İndatsvinda) doğru ilerlemişlerdi.

Bir söylenceye göre göç Karçal'a tırmanırken Ardahan'dan gelen top sesleri, yüreklere salınmış korkuyu daha da büyütmüştü.

Batum iki yıl önce Ruslar'ın eline geçtiği için, Macahel'de Efeler (Eprati), Düzenli (Lodivake) Camili (Hertvisi), Kayalar (Kobitavi), Maral (Mindieti) ve  Uğur (Aria) ve bugün Gürcistan sınırları içinde olan başta Chuğineti ve diğer köylerinin insanları ile birleşerek Maradit,oradan da Hopa yakınlarında denize ulaşarak, Osmanlı'nın bir güvenli limanına sığınma umuduyla sel gibi yollara akmışlardı.

Turnalar ötmeseydi

Niksar'ın Muhtardüzü köyünde, Bacıkız adlı yaşlı kadın, çocukluğumda, "…sınırı geçerken ben ağlıyormuşum. Bir türlü susturamamışlar. Uzaklardan Rus askerleri gürünmüş. Çaresiz kalan anam-babam beni boğmaya karar vermiş… Tam o sırada iki turna öterek gökte dönmeye başlamış… Turnaları seyrederken uyumuşum… Ovanın üzerinde ne zaman turnalar yükselse, şanssızlığımı hatırlarım… Tek o zaman beni boğsalardı da, bu yoksullukları yaşamasaydım…" diye gözpınarlarını  boşaltarak anlatmıştı.

O yıllarda yaşanmış büyük göçleri "canlı tarihin hafızasında" kaydetme becerisini gösteremediğimiz  için birçok konuyu uluslararası kamuoyuna anlatma güçlüğü çekiyoruz.

Geç de olsa "Unutulmuş Göçün" peşine düştüm. Sözlü anlatımda dinlediklerimi, yazılı belgeleri  derlemeye çalışıyorum.

Bayram tatilinde Macahel'den dere boylarını izleyerek Karcal'ın geçit verdiği batı yamaçlarını izledim. Sonra Artvin üzerinde Karçal Deresi'nin köylerini aşarak, Maden (Bazgiret) Köyü'nün mahallesi olan Karcal'a oradan da Lokoban yaylasına çıkarak geçitten aşıp Macahel'in en yakın yaylası olan Funduk'un eteklerine kadar indim.

İki ayrı duygu yaşıyordum. Lokoban'da yattığımız yayla evinde erken uyanıp, Sakoria yaylasının patika yolunu izledim; Düzenli ve Camili yaylarının hizasını geçerek, yayladaki evleri çok fazla gözden ıraklaştırmadan yürüdüm. Tepelerden Karçal'da evlerin dumanlarını gördüğümde, dönüşe geçtim.

O benim,dedemin nenesiydi

Bizim ailenin İmherğev'deki kökünü oluşturan Deli Pato, o benim dedemin nenesiydi, hatır gönül dinlemeyen iç dürüstlüğü ve açık sözlülüğü nedeniyle göç 130'uncu yılına eriştiğinde bile aile arasında, köyün yaşlı insanlarının dilinde ve aynı  lakabı taşıyan bibimin kişiliğinde yaşatılır.

Karçal Dağları'nın zirvelerini ışıldıyan güneş vadilere inerken, insanların neden birbirlerine eziyet ettiğini sorgulayarak, içimizdeki zapt edilmez bencilliği aşamamış olmanın; birbirimizi yerinden, yurdundan, evinden, ocağından, tarlasından, tapanından, toprağından, suyundan, ovasından yaylasından koparmasını, insanlık dışı tutum olduğu için lanetledim.

Kaldığımız yayla evinin hemen üzerindeki geçide geldiğimizde, bir dozerin dünya kurulduğundan bu yana yamaçları yeşerten komar çiçeklerinin arasında açtığı yoldan ilerleyerek, solumda Karçal'ın üç zirvesini, eteklerinde Ciğuneti yaylasının sırtlarını, karşımda Klaskur geçidinin ufuklarını, Macahel yolunu açmak için yarılan toprakların alacasını, önümde Eprati Deresi'ni oluşturan vadilerin inişlerini; sağ yamaçtaki patika yoldan beş kuşak önceki Gülağa dedemizin ve Deli Pato nenemizin korkulu  kaçışlarını düşündüm.

Kimi zaman "İnsanın olduğu yerde hiçbir şeye şaşma" diyen Afrika insanının akıl birikimine sığındım.

Bazen göç sırasında yorulan yaşlıların çektiği çileyi anlamaya çalıştım.

Gençlerin korkuyla büyümüş gözlerini, bir yaprak gibi titreyen yüreklerini düşündüğümde göz yaşlarımı tutamadım.

Kendi küçük tarihlerimizi sorgulamalıyız

Dağlara salınan öylesine büyük korkunun arkasında kimlerin, hangi çıkarların, hangi yanlış anlamların, sağduyu üzerine örtülmüş hangi kutsal şalların olabileceğine ilişkin spekülasyonlar yaptım.

Göçlerin insanın kültürü, karakteri ve yaşam biçimi üzerinde girişimcilik etkileri kadar, bozucu etkilerine ilişkin öz gözlemlerimi alt alta yazarak dünden bugüne dersler üretmek istedim.

Bugün yaşadıklarımızın ve yaşattıklarımızın yarınki sorgulamasından nasıl bir yargı çıkacağını kestirmek zor. O nedenle ilkelerimiz olmalı, gerekçelerimiz sağlam temellere dayanmalı, insan-odağından uzaklaşmamalıyız…

Tüm yazılarını göster