Paris İklim Anlaşması: Başarı mı, fiyasko mu?

İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI ismetozkul@gmail.com

Paris’te yapılan Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nda son dakikada da olsa bir anlaşma sağlandı. 195 ülkenin imzaladığı anlaşma, özellikle dünyayı en fazla kirleten ülkeler tarafından “tarihi anlaşma”, “büyük başarı”, “dönüm noktası” gibi sözlerle alkışlandı. İklim değişikliğinden fazla zarar gören küçük ve yoksul ülkeler, altına imza atsalar da sonuçtan pek tatmin olmadılar. Çevreciler ve bilim adamları ise anlaşmanın, bir başarısızlık olduğunu söylüyorlar. 

Anlaşmanın olumlu sayabileceğimiz noktaları şöyle sıralanabilir: 

• Küresel ısınmanın 1.5 dereceyle sınırlandırılması hedefi, “küresel ısınmanın 2 derecenin ciddi şekilde altına indirilmesi” gibi gevşek bir ifadeyle de olsa gündeme girmiş olması. 

• Gelişmekte olan ülkeler de dahil, bütün ülkeler 2020’den başlayarak her 5 yılda bir sera gazı salımını nasıl azaltacağına dair bir rapor hazırlayacak. 

• Zengin ülkeler, küresel ısınmadan zarar gören ve enerji sistemlerinde gerekli değişimi yapacak teknolojik ve mali güçten yoksun ülkelere yardım için 2020 yılına kadar 100 milyar dolar, sonrasında da 5 yıl boyunca her yıl 100 milyar dolar yardım yapacaklar. 

• Seragazı salımının izlenmesi konusunda hükümetlerin şeff afl ığını artırmasına yönelik vurgu da önemli bir adım. Hükümetler sadece sera gazı salımı miktarını açıklamayacak bunun ayrıntılı kaynaklarını da açıklayacak. Hazırladıkları plan BM teknik komitesinin değerlendirmesine de tabi tutulacak. 

Buna rağmen anlaşma, Paris Konferansı’nı başarısız kabul etmek için son derece sınırlı ve güçsüz. Anlaşmayı başarısız kılan en temel eksikleri şöyle sıralayabiliriz: 

• Anlaşma fosil yakıtların üretimini sınırlandırmayı hedeflemiyor, sadece sera gazı salımını azaltmayı hedefliyor. Örneğin Suudi Arabistan, ülkesinde sera gazı salımını azaltırsa anlaşma açısından muteber olacak ama bu arada petrol üretimini istediği kadar artırabilecek. Anlaşmada kömür, doğalgaz, petrol sözcükleri bile yer almıyor. 

• Global ölçekte en önemli kirletici sektörler arasında yer alan deniz ve hava taşımacılığının anlaşma dışı bırakıldı. 

• Yeni enerji düzeninin finansal altyapısı kurma yönünde hiçbir bir adım yok. Küresel ısınmayı önlemek için gerekli parayı hangi ülkenin, ne kadar, ne zaman, ne için, ne karşılığı vereceği ve kaynağın devlet bütçesinden mi, özel sektörden mi sağlanacağı belli değil. 

• Şirketleri dünyayı kirleten faaliyetlerden caydıracak ve çevre için uygun teknolojilerin geliştirilmesini teşvik edecek karbon vergisi anlaşmada yer almıyor. 

• Buna karşın karbon borsası ve kirleticilerin yol açtıkları kirliliği orman kurarak telefi ettiklerini kabul etme gibi uygulamalara kapı açık. Tecrübe gösteriyor ki bu uygulamalar daha fazla kirletebilmenin yollarını açtığı gibi, istismar ve yolsuzluk alanı yaratıyor. 

• En önemlisi anlaşma, -çok az maddesi dışında- bağlayıcı değil, bir niyet beyanından ibaret. Örneğin kendi hazırladığı 5 yıllık planlara bile uymayan ülkelere karşı bir yaptırım veya zorlayıcı bir uygulama yok. 

1992-97 Kyoto Protokolü’nde gelişmiş ülkeler, sera gazı salınım düzeylerini 1990 yılı seviyesinin altında tutma sözü vermişlerdi. Ama unutmayalım ki çok kısa süre içinde global sera gazı miktarı ikiye katlandı. Kaldı ki hükümetler, şu anda sundukları planları tam uygulasalar bile küresel ısınma 2 derece hedefinin çok üzerine çıkarak 3 dereceyi bulacak. 

Bu gerçekler, doğanın ve insanlığın geleceğinin kar hedefinde koşan şirketlerin ve hükümetlerin insafına bırakılamayacağını gösteriyor. Paris Anlaşması’nın olduğu kadarıyla bile hayata geçebilmesi ve dünyayı iklim felaketinden korumak için daha fazlasının yapılmasını sağlamak güçlü kamuoyunun zorlamasıyla olabilecek. 

İş yine üniversitelere, bilim adamlarına, meslek kuruluşlarına ve kitle örgütlerine düşüyor.

Tüm yazılarını göster