Para basan hayalet

Gültekin KARA OTOSTOP gultekin.kara@dunya.com

"...Off-shore yarışlarının ilk kez yapıldığı yıl, tekneleri izlemek için İstanbul Boğazı kıyısına yaklaşık 2 milyon kişi yığılmıştı. Yine iki yıl önce ilk kez Dünya Ralli Şampiyonası'na ev sahipliği yapan Antalya'da, tribünler dolmuştu. Aynı örneklerden hareket edersek, Formula 1'in de dolacağı kesin.

Ancak şirketlerin ilerleyen yıllarda bu denli istekli olmayacağı göz önüne alındığında, asıl maharet her sene aynı doluluğu yakalamakta yatıyor (rallinin ikinci yılında tribünler bomboştu).

Piste yatırılan para düşünüldüğünde zarar etmemek için 2010 yılına kadar İstanbul Otodromu'nun mutlaka (mevcut üç organizasyona ek) çeşitli etkinliklerle yaşatılması gerekiyor. Bunun için de herkesin kolları sıvaması...

Hayalet bir pist kimsenin işine yaramaz..."

Bu yazıyı yazalı tam beş yıl olmuş. Daha doğrusu 2005 yılı mart ayında yazdığım bir yazıdan yaptığım alıntı bu.

O tarihte ağustos ayında yapılacak Formula 1 yarışının müthiş rüzgarı esiyordu. Herkes Formula'nın büyüsüne kapılmıştı. Hatta pistin yanına Formula siteleri bile inşa edilmeye başlanmıştı.

Bense insanları dilimin döndüğü, kalemimin kıvırabildiği kadarıyla uyarmaya çalışmış, bu yarışların otomotiv kültürü olmayan bir ülkeye bir kaç gömlek büyük geleceğini, dolayısıyla Formula 1 için havada uçuşan söylemlerin dikkatlice değerlendirilmesi gerektiğini söylemiştim.

Eninde sonunda maalesef haklı çıktım. Firmalar ilgilerini kaybetti, seyirci zaten ilgili değildi ve bu pist hayalet bir pist olup çıktı.

Bunun ardından hemen herkes bilet fiyatlarının yüksekliğinden bahsetse de iyi hatırlıyorum, Renault'nun bir pazarlama aktivitesi olarak düzenlediği ve izleyicilerden ücret alınmayan World Series by Renault organizasyonu bile seyirci bulamamıştı.

Biletlerin yüksekliği sorunun ufak bir parçası. Problem yerleşmiş, oturmuş bir otomotiv kültürünün olmayışında tıkanıyor.

O yüzden dünya çapındaki organizasyonları alma başarısını gösteren Türkiye, onları tek yarış sonrasında kaybetme başarısını da gösterdi. Tüm dünyada insanların izlemek için çırpındığı, yer bulmanın deveye hendek atlatmakla eşit sayıldığı organizasyonlarda, Türkiye'de boşluklar görünmesin diye tribünlerin üzerine bayraklar konuldu.

Dün altıncı kez düzenlenen F1 yarışında resmi olmayan rakamlara göre üç günde toplam 120 bin izleyici bulunuyordu. 150 binin üzerinde kapasitesi bulunan bir piste, üç günde 120 bin kişi gelmişti. TRT'de yarışı sunan spiker, ısrarla "sanki günah çıkarır gibi geçen yılın iki katı izleyici var" diyordu. Diğer pistlerdeki seyirci durumunu Türkiye'de en iyi bilecek isimlerin başında gelen sunucunun iyi niyetli bir şekilde bardağın dolu yanını gösterme ısrarı, araçlar ilerlediğinde kameraların güvenlik görevlisi dışında tek bir insanın bile olmadığı tribünleri göstermesiyle suya düştü.

Pisttin geçen yılın sıfır çektiği düşünüldüğünde tabii ki iki katı insan vardı.

Şimdi önümüzde yine bir sözleşme aşaması var ve biz bu yarışı kaçırmamak için Sir Bernie Ecclestone'a sizin-benim vergilerimden kazanılan paralardan aktaracağız. Hazret sadece para kazanmayı düşündüğünden büyük ihtimalle, "Ben paramı alırım, gerisine karışmam" diyerek 2011 sonrasında da İstanbul Park'ın, F1 yarış takviminde kalmasını sağlayacak.

Sağlayacak da ne olacak?

Yılın 360 günü boş, örümcek ağlarıyla kaplı bir pistimiz olacak. Kalan beş günde ise ne büyük iş yaptık, Türkiye'nin tanıtımına acaip katkı yaptık diye sevineceğiz.

Çünkü tıpkı Olimpiyat Stadı'nda olduğu gibi kimse kimilerine göre 220 milyon dolar kimilerine göre ise çok daha fazla paraya malolan bu pistin, yılın diğer günlerinde nasıl değerlendirileceğine dair kafa yormayacak.

Halka, basına, sporculara kapalı olan ya da kapıları Bizans Surları ile eşdeğer şekilde aşılabilen İstanbul Park, ancak şirketlerin özel organizasyonlarına fahiş fiyatlarla kiralanacak. Sonuçta sadece Sir Ecclestone kazanırken, olan yine bize olacak.

Çünkü, Sir Ecclestone'la anlaşamazsak, F1'de elimizden gidecek ve orası çürüyecek.

İşin en acısı ise maalesef bir B planı olmayışı.

Bu kadar iddialı yazmak gibi bir adetim yoktur. Ama, tam beş yıl önceden bugünleri kaleme alınca, bu kez izninizle "Ben demiştim" deme hakkımı kullanmak istedim.

Tüm yazılarını göster