Pakistan'ın geçmişi Mısır'ın geleceğine rehberlik edebilir mi?

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Myra McDonald'a göre, Pakistan ve Mısır'da yaşanan sorunların temeli "Ordu, din ve ABD". Fakat sorunlar ne olursa olsun, McDonald şu gerçeğe dikkat çekiyor: "Doğal kaynaklara yönelik küresel rekabetin artığı bir dönemde, dünyanın Müslüman halkları ortalamanın üzerinde büyüyorlar. Fakirlik ve işsizliğin sona ermesini isteyen insanları kazanmak, hiçbir ülke için kolay olmayacak."     

Mısır ve Pakistan dünyanın en büyük nüfusa sahip olan Müslüman ülkelerinden ikisi.  İki ülke arasında önemli benzerlikler olsa da, birebir karşılaştırma yapmak oldukça zor. Hindistan-Pakistan savaşını konu alan "Heights Of Madness" kitabının yazarı Myra McDonald, Reuters tarafından yayımlanan "Ordu, Allah ve Amerika: Pakistan'ın tuzakları ve Mısır'ın geleceğine dair" isimli makalesinde iki ülke arasındaki paralelliklere dikkat çekiyor.

Pakistan'ın geçmişte yaşadıklarının, bugün Mısır'da yaşananlara rehberlik edebileceğini savunan McDonald'a göre,  Pakistan'da yaşanan sorunlar üç konuda özetleniyor: "Ordu, Allah ve ABD".  Mısır ile Pakistan'ın bu üç konuda gösterdikleri paralellik ise şöyle: 

1. Her iki ülke güçlü orduya sahip ve ordular ülkenin bel kemiği olarak değerlendiriliyor:

"Mısır dünyanın en büyük 10. ordusuna sahip. Hüsnü Mübarek'in Başbakan yardımcılığına eski istihbarat şefi Ömer Süleyman'ı ataması, ordu tarafından desteklenen bir hareket olarak değerlendirildi. Mısırlı göstericiler bazen orduyu kendi müttefikleri, yani devletin çıkarlarını ön planda tutan bir kurum gibi görmeye çalıştılar. Oysa ordular, Pakistan'ın yıllar önce keşfetmiş olduğu gibi, demokrasilere uygun değildir. Ordular, etkili olmak için tasarlanmışlardır ve hiyerarşi ve otoriteye itaati beraberinde getirirler. Bu kavram ise, Kahire sokaklarını dolduranların çok büyük bir bölümü için yabancı bir kavramdır."

2. Her iki ülke siyasi İslam ve demokrasi arasında uzlaşma arıyor:

"Hem Pakistan hem de Mısır, temellerini İngiliz sömürgeciliğine tepki olarak doğan İslami hareketlerden alan güçlü dini partilere sahipler. Pakistan'da Cemaati İslami gibi partiler ülkenin gündemini belirlemekte o derece önemli bir rol oynadılar ki, hiçbir hükümet inanç konularında onlara karşı çıkamadı. Birçok insana göre, Pakistan'da dini partilerin hakimiyeti, İslam'ın ülkenin farklı etnik gruplarını bir araya getirmek için etkili olmasından kaynaklanıyor. Mısır'da ise, Pakistan'dan farklı olarak, etnik açıdan homojen bir yapı hakim. Müslüman Kardeşler gibi İslami gruplar devlet yönetimine korkak yaklaşıyorlar. Kendilerini hazır hissetmiyorlar. Kısa vadede talepleri, hükümet kim olursa olsun, demoktratik bir ortamda organize olabilmeleri ve düşüncelerini tanıtabilmeleri.  Müslüman Kardeşler, zaman ve özgürlük tanınırsa, uzun vadede Mısırlıları kazanacaklarını düşünüyorlar. Araştırma şirketi The Pew tarafından yayımlanan 2010 Küresel Davranışlar Raporu'nda  'Mısırlılar, İslam'ın toplumda önemli bir role sahip olmasını, Pakistanlılardan daha çok destekliyorlar.  Ankete katılan Mısırlıların yüzde 95'i, İslam'ın siyasette daha fazla rol almasını isterken, Pakistanlıların oranı yüzde 88.'"

3. Her iki ülke ABD'nin müttefiki konumunda, fakat ülkedeki çok sayıda insan, ABD'nin, elit kesimi desteklediğini düşünüyor:

"Her iki ülkede askeri yöneticileri destekleyen ABD, komünizm ve militan İslam ile mücadele için önemli yardımlarda bulundu. ABD, Pakistan'da demokrasiyi güçlendirmeye yönelik çalışmalarına devam ediyor. Mısır'da da aynı durum söz konusu olabilir. ABD, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, büyük miktarda ticaret ve yardımla Avrupa'da istikrarlı ve laik demokrasilerin büyümesini sağlayabildi. Bugün ise bütün dünya, hala finans krizinin etkilerinden kurtulmaya çalışıyor. Pakistans Dawn gazetesinde belirtildiği gibi, doğal kaynaklara yönelik küresel rekabetin artığı bir dönemde, dünyanın Müslüman halkları ortalamanın üzerinde büyüme oranları gerçekleştiriyorlar. Tunus başta olmak üzere, Ortadoğu'daki kargaşaların büyük bir bölümü, gıda fiyatlarında yaşanan artışla tetiklendi. Sonuç olarak, fakirlik ve işsizliğin sona ermesini isteyen insanları kazanmak hiçbir ülke için kolay olmayacak."   

"IBM'in Nil Nehri'ndeki reklamı tamamen hayal ürünüydü"

Mısır konusunda unutulmaması gereken bir diğer unsur da, Mısır'ın küresel ekonomiye en az entegre olan ülkelerden biri olduğu gerçeği. River Twice Araştıma Şirketi Direktörü Zachary Karabell, bu gerçeği oldukça ironik bir örnekle dile getiriyor: "Bundan on yıl önce, IBM küresel ulaşım alanını tanıtmayı amaçlayan bir reklam kampanyası gerçekleştirdi. Bunlardan birisinde, Nil Nehri'nde bir kayıkta, kablosuz internete giren bir balıkçı vardı. Bu tamamen hayali bir sahneydi."

Nüfus açısından dünyanın en büyük 20 ülkesi arasında yer alan Mısır, kişi başına düşen gelir açısından, Tongo'nun ardında, Kırbati'nin önünde 137. sırada geliyor. ABD'den 2 milyar dolar yıllık yardım alan Mısır,  Süveyş Kanalı'ndan her yıl 5 milyon dolar, turizmden ise 10 milyar dolar elde ediyor.

Çin ve Hindistan gibi ülkelerin gerçekleştirdikleri hızlı ekonomik kalkınma, küresel entegrasyon karşısında, Mısır'ın tek yaptığı Arap dünyası içinde ekonomik entegrasyon arayışları.

Bugün Mısır nüfusunun üçte ikisini 30 yaş altı gençler oluşturuyor ve Mısırlı gençler geleceklerinin olmadığını düşünüyorlar... Haklı olup olmadıklarını ise zaman gösterecek.

Tüm yazılarını göster