Özür dilenecek konular yok değil!

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Üç profesör ve bir gazetecinin hazırladığı Ermeniler'den 1915 yılında yaşadıkları acılar için özür dileyen bildiriyi imzaya açmaları sonucu tartışmalara daldık. Kimimize göre bildiri isabetli, kimimize göre ihanet belgesi. Bazılarımız fikre katılıp zamanlamasına karşı, bazılarımız fikrin yanlışl bilgilere dayandığını savunuyor. Çokuluslu bir imparatorluktan ulus devlete geçerken, imparatorluğu oluşturan ulusların toprak ve varlık mücadelesine girmesi, birçok insanın ölmesi nadir değildir. Yugoslavya'nın dağılması sırasında yaşananlar bunun yakın zamandaki kanıtıdır. Böyle dönemlerde kimin ne yaptığını, kimin ne derecede suçlu olduğunu saptamak kolay olmaz. Zaten suçlu aramanın isabeti tartışmalıdır. Buna karşılık, olayın içinde yer alan toplulukların, daha sonraki dönemlerde karşılıklı acılarını paylaşmaları, yeni sevgi köprüleri kurmaları istenilen bir şeydir. Bu karşılıklı yapılırsa daha kolay olur. Tek taraflı suçlamalar genellikle ilişkilerin düzelmesine değil, sürekli olarak bozuk gitmesine katkıda bulunur.

Sözlerimden, bildiriye imza koymadığımı çıkarmış olabilirsiniz. Doğrudur. Ancak, ben günümüzde yaşadığımız; Türk milletinin üyeleri olarak sorumluluğunu hepimizin taşıdığı durumlar dolayısıyla bazı insanlardan özür dilemek ihtiyacını duyduğum bir ifadeden kendimi alıkoyamayacağım. Ülkemizde çoğunluk dini ve mezhebinden olmayanların sıkça sıkıntı yaşadıklarını gazetelerde okuduklarınızdan çıkarmanız mümkün. Ermeni ve Rum patrikhanelerinin hukuki statüsü belirsizdir. Cemaat vakıflarının yaşaması zordur, mülklerine çeşitli vesilelerle devletimiz el koymuştur. Son dönemde AB standartlarına uymak için çıkarılan yasada söz konusu malların iadesi öngörülmüşse de, bürokrasi yasayı uygulamaya direnmektedir. Bu arada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde ülkemiz tazminata mahkum olmakta, hatalı uygulamalarımızın bedeli yüksek meblağlar devlet kasasından, yani hepimizin cebinden ödenmektedir. Alevi vatandaşlarımız Cem evlerini ibadethane diye nitelerken, çoğunluk mezhebinin örgütü olan bir devlet dairesi, devletin gücünü de arkasına alarak bunların kültür merkezi olduğu iddiasını sürdürmektedir. Herhalde kişinin nereyi ibadethane olarak kullanacağına en iyi karar verecek merci kendisidir. Maalesef siyasilerimiz bu konulara uzak durmayı tercih etmektedirler.

Önceden cinayet tasavvuruna ilişkin bir hayli bilgi bulunduğu halde dostum Hrant Dink'in öldürülmesi önlenememiş; üzücü olaydan sonra başlayan yargı sürecinde ise bazı resmi kurumların olayın uzağında olmadıkları, adaletin yerini bulması çabasına karşı da kayıtsız kaldıkları izlenimi hakim olmuştur. Son günlerde ise bir başka vahim olayla karşılaştık. Sosyal demokratlık iddiasındaki bir partiye mensup bir milletvekili, sanki kötü bir şeymiş gibi, Cumhurbaşkanımız'ın annesinin aslen Ermeni olduğunu iddia etti; daha da vahim olarak, Cumhurbaşkanımız "Hayır, öyle değil" diye açıklama yaparak, milletvekiline karşı sembolik bir tazminat davası açtı. Ermeni kökenli Türk vatandaşı olmanın sakıncası böylece doğrulanmış olmaktadır .

Bunlar geçmişte değil, günümüzde cereyan ediyor. Görüyorsunuz, özür dilenecek konular yok değil. Ben süregelen kusurlarımız için Ermeni, Rum, Musevi, Süryani, Bahai, Yezidi, Alevi, kısacası tüm mağdurlardan özür diliyorum. Siz de katılırsanız memnun olurum.

Tüm yazılarını göster