Övünürken gözden kaçırdıklarımız

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Yazılı ve görsel basını çok değil bir hafta dikkatle izlerseniz, toplumumuzun bir röntgen filmini seyretmiş kadar olursunuz. Bu gözlem oldukça önemli; çünkü gerek sürdürülebilir büyüme arayışı, gerekse bunun için gerekli yapısal dönüşüm ve model seçimleri belli kültürel ve zihinsel özelliklere sahip olan bu toplumsal ortam içinde gerçekleşmek durumunda.

Zihinsel ve kültürel faktörler

Öncelikle olayları ve bunların ardındaki gerçekleri derinliğine anlama ve gereğini yapma konusunda yeterince çaba gösterme alışkanlığında olduğumuz söylenemez. İnsan kaynağı ile ilgili gençlik ve esneklik gibi avantajlarımızın tekrarlanmasından hoşlanıyor, ama eğitim sistemimizin ve mesleki eğitimin yetersizliği ya da işgücü niteliği / verimliliği ve şirket değerlerinde nitelikli işgücü, marka gibi gayri maddi faktörlerin payının düşüklüğü gibi zafiyetlerimizi görmezden geliyoruz. Dünyanın 17'nci büyük ekonomisi olmakla övünüyor, ama kişi başına gelir yönünden çok geride olduğumuzu ya da uluslararası endekslerde özellikle de rekabetçilikte ilk 50'ye giremeyişimizi pek dert etmiyoruz.

Aynı şekilde şirketimizi ilk başarılarında "aslan" ya da "kaplan" gibi nitelemekte gecikmiyor, ama kurumsal altyapılarının ya da saydamlık düzeylerinin yetersizliğini, finans erişiminde ve nitelikli işgücünü çekmede karşılaştıkları sorunları irdelemeye odaklanmıyoruz. Kayıt dışının sadece vergi kaybı nedeniyle önemli olmadığını, belki de daha önemli zararının şirketlerin büyümesini ve kurumsallaşmasını önlemek şeklinde ortaya çıktığını, bu nedenle azaltılması gerektiğini göz ardı ediyoruz.

Nihayet ortaklık, rekabetçilik ve yenilikçilik konusunda kültürümüzün gelişmiş olmadığını da ilave etmeliyiz. Siyasal rejim olarak uzun süredir içinde yaşamamıza rağmen demokrasi kültürümüzün de bütün toplum katmanlarında yeterince içselleştirilmemiş olması, özgürlükçü ve yaratıcı insan malzemesinin yeterince gelişmemiş olmasına katkı yapıyor.

ABD ve Yunanistan örnekleri

Bugün bir türlü nasıl aşacağımızı bilemediğimiz işsizlik ya da bir türlü nasıl artıracağımızı kestiremediğimiz yurtiçi katma değer ile ilgili sorunlarımızın çözümünü güçleştiren başlıca nedenlerden biri özel kesimin zayıflığı. Bu zafiyette, bu köşede sık sık değindiğimiz yapısal sorunların yanında, yukarıda özetlediğimiz zihinsel ve kültürel özelliklerin de küçümsenmeyecek etkisi olduğu düşünüyorum. Nihayetinde yapısal dönüşümün belirleyici mekanizması olarak iç dinamiklerde hareketlenme, bu özelliklerin çizdiği sınırlar içinde gerçekleşecek.

Bu durumu, kriz sonrasında yaşadığımız çalkantı ve durulma döneminde batı dünyasının iki ülkesinin performansıyla örneklemek mümkün. Krizin tetikleyicisi olan ve finans sistemi en fazla darbe alan ABD, yenilikçi ve rekabetçi kültürü, gelişmiş özel kesimi sayesinde gelişmiş ülkeler arasında en hızlı çıkışı ve toparlanmayı sergiliyor. Buna karşılık herkesin merak ve kaygıyla izlediği Yunanistan örneği, kendi iç dinamiklerini geliştirmeyi ve rekabet gücünü artırmayı öncelikli hedef saymayan bir ülkenin, AB üyeliği gibi avantajlarına ve yüksek milli gelir düzeyine rağmen sonunda nasıl sıkıntılı bir duruma düşebileceğini ibret verici bir film gibi gösteriyor. Üstelik bu sorun Yunanistan ile sınırlı kalmayacak, diğer ülkelere bulaşma ve sonuçta AB'nin genişleme vizyonunu yeniden tartışma gündemine taşıma gibi sonuçlara yol açacak; hatta Euro bölgesinin daraltılması bile ihtimal dâhiline girebilecek.

Değişmeden gelişemeyiz

Dikkat ederseniz Türkiye'de de her gün kamu ya da özel kesim temsilcilerinin pek çok konuşmasına, çıkış yolu bağlamında seslendirdikleri alternatiflere şahit oluyoruz. Ancak bunların çoğunda sadece Türkiye'nin mevcut yapısı ve avantajları temelinde konuya yaklaşıldığı, potansiyeline ve dönüşerek geliştirilecek zaaflarına yeterince kafa yorulmadığı gözleniyor. Şirketlerden yeni istihdam beklenmesi ve geniş nüfus avantajının şimdiki projeksiyon olan 30 yılın ötesine taşınması, sorunları çözmekten daha çok geleceğe erteleme anlamına gelebilir. Yine sözgelişi halka açılmanın da genellikle ucuz finansman boyutuyla ilgi çektiğini görüyoruz.

Yeni dönemde iç talepte bazı tıkanıklıklar olabileceği, bu nedenle dış talebin yani, ihracatın ağırlıklı taşıyacağı bir modele ihtiyaç bulunduğu tezinin de yeterince içi doldurulmuyor. Sınırsız kaynak varmış gibi her konuda teşvik istenmesi yerine, yerli katkıyı arttırmaya odaklanmış bir strateji geliştirilmesi, bunun için de Ar-Ge ve esnek işgücü (sözgelişi bölgesel asgari ücret) faktörlerine öncelik ve destek veren bir yaklaşım izlenmesi gerekiyor.

Kendimizi hiç değiştirmeden sadece fırsatları ve konjonktürü değerlendirmekle özlediğimiz konuma ulaşacağımızı ummamalıyız.

Tüm yazılarını göster