Ortaçağın cazibesi

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Batı'yı yaratan feodalizm ve aristokrasidir. Neden? Bunlar olmasaydı burjuvazi Batı burjuvazisi gibi olamazdı, olsa olsa manüfaktüre evrilen palazlanmış tarım kökenli ticari sermaye olarak kalırdı. Ne demokrasi, ne hukuk, ne Aydınlanma olurdu. Her ne kadar kapitalizmin gerçek şafağını ne Marx, ne Weber, ne başkaları açıklayabildi diyen ve "burjuva erdemlerini" öne çıkaran yeni hikayeler bulunsa da -bu hikayeye kısmen inansak dahi- iş 1800 sonrası verimlilik, üretim, nüfus artışını saptamak ve bir zihniyet farklılaşmasına bağlamakla bitmiyor. Çünkü sadece ekonomik performansın patlamalı artışını açıklamak yetmiyor. 

Ortaçağlara geri dönüp yeniden bakmak bu nedenle (de) caziptir. Mesela 13. Yüzyılın entelektüelleri imanla akıl arasında bir denge arıyorlardı. Üniversitelerde çıkan olayların da, üniversiteleri etkileme çabasının da altında yatan ideolojik tartışma konusu buydu. Hıristiyanlık hangi doğrultuya yönelecekti? 13. Yüzyıl Aristoculuğu 12. yüzyıl Aristoculuğundan çok farklı bir yöne gitmişti. Burada mantıkçı Aristo'ya fizikçi Aristo, metafizikçi ve ahlakçı Aristo, İbn-i Sina ve İbn-i Rüşt ile donatılmış, yorumlanmış bir Aristo eklenmişti. Yeni tip Aristoculuk Hıristiyanlıktan uzaklaşır görünüyordu.

Burada karşımıza "çifte hakikat" doktrini çıkıyor. Aristoculuk ve Hıristiyanlığı bağdaştırmaya çalışan Dominiken Akinalı Tomas ve çelişki varsa hem Aristo'yu hem de Kutsal Kitap'ı  izlemeye çalışarak "çifte hakikat" doktrinini ortaya atan İbn-i Rüştçülerin eğilimi. Ancak "çifte hakikat" doktrininin anlatıldığı gibi olmadığı, 13. yüzyılda "çelişki" varsa Kitap'ın kabul edileceğinin açık olduğu iddiası da vardır. Bu görüşe göre "çifte hakikat" doktrini Aristocuları gülünç duruma düşürmek için abartılmıştır. 

Aslında 13. yüzyıl her biri Aristo'ya saldırı mahiyetinde olan üniversite krizlerinin de yüzyılıdır. Aristo'nun Fizik ve Metafizik'i daha 1210 yılında Paris'te yasaklanmıştır. Yasaklar 1215 ve 1228'de Papalık tarafından yenilenmiştir. Yenilenmesi bile zaten yasaklara uyulmadığını göstermektedir. Dengeyi koruyan Akinalı Tomas 1274 yılında ölünce, daha 1270 yılında İbn-i Rüştçüleri mahkum ettiren Paris Piskoposu Etienne Tempier 1277 yılında tümden harekete geçti. 219 maddeden oluşan bir önermeler manzumesi (articuli) mahkum edilmiş ve Canterbury Başpiskoposu Robert Kilwardy de İngiltere'de aynı şeyi yapınca ortaya 1277 çifte mahkumiyetleri çıkmıştır. Söz konusu 219 tez felsefi ve teolojik niteliktedir. Olayların Papa John XXI tarafından Paris üniversitesinde "sapkın" akımlar görüldüğü ve araştırılması gerektiğine işaret eden bir mektubun Piskopos Tempier'ye gönderilmesiyle başladığı iddia ediliyor. Ancak bu konu açık değil çünkü (a) Tempier mahkum edilen 219 önermeyi ilan eden açıklamada Papa'dan icazet aldığını söylemiyor; sadece önemli insanlardan sapkınlıkla ilgili bilgi aldığına değiniyor (b) Akinalı Tomas'a yönelik ayrı bir soruşturmanın muhtemelen Papalık tarafından durdurulduğu belirtiliyor. Muhtemelen Tempier fazla ileri gittiği için uyarılmıştı.

Tempier listesinin dışında da Collectio Errorum listeleri vardı. Falcılık, cadılık vb konularda yazılanlar da mahkum ediliyordu.  Felsefenin doğası ve mükemmelliği üzerine 7 tez, Tanrı'nın doğası ve bilinebilirliği üzerine 5 tez, ilahi bilgi ve ilahi güç üzerine 14 tez, melekler üzerine tezler ve Tanrı'nın mutlak iradesini -ne isterse yapar- muğlaklaştırdığı iddia edilen tezler mahkum edildi. Hıristiyan ahlakı, insanın ölümsüzlüğü, bilim olarak teoloji üzerine tezler de mahkum edildi.

Örneğin: Tez 174: Tıpkı diğer dinler gibi Hıristiyanlığın da kendi uydurmaları ve dogmaları vardır. Tez 169: Tensel faaliyetin devre dışı olması erdemi ve cinsi bozar. Tez 176: Mutluluk diğer hayatta değil, bu hayatta bulunur. Tez 18: Ölümden sonra dirilme filozof tarafından kabul edilemez çünkü bunu rasyonel olarak incelemek mümkün değildir. Bu mahkumiyetler ciddi tepki çekmişti ve Dominikenler zaten hiç ciddiye almadılar. Kimler mahkum edildi? Boetius ve Siger ana hedef gibi duruyorsa da, sadece 79 tez bu yazarlara atfedilebiliyor.   

Duhem'in tezi (1906-1913 arası) Tempier mahkumiyetinin hayırlı olduğunu çünkü Hıristiyan biliminin önünü açtığını, yoksa radikal Aristoculuğa -veya İbn-i Rüşdçülüğe- mahkum kalınacağını iddia eder. Edward Grant, Ortaçağda Fizik Bilimleri'nde bu görüşe yakın durur. Fakat bu pozisyon artık pek kabul görmüyor. Kabul gören görüş bu saldırının Paris Üniversitesi tarihindeki en büyük saldırı olduğu, Sanatlar Fakültesi'nde bizatihi tartışma yapılmasına karşı çıkıldığı, mahkum edilen tezlerin sadece radikal Aristoculuğu değil, felsefenin teolojiden ayrı bir disiplin olarak gelişmesini durdurmaya yönelik olduğu şeklinde.

Duhem sonrası ilk yorum, tartışmanın doktrinel önemini iman ve akıl arasındaki çatışmaya müdahale anlamında kavrıyor ve yeni bir Aristo karşıtı müdahale olarak tanımlıyordu. Oysa ki Roland Hissette, Enquête sur les 219 articles, Tempier'nin bizzat hocalardan çok sanatlar fakültesini ve fakültede kök salan tartışılamayacak konuları tartışmaya açma pratiklerini hedef aldığını yazıyor.  Hissette'in açıklamaları Sanatlar Fakültesi'nin hocalarının ve özellikle orada üretilenlerin hedef alındığını düşündürse veya varsaysa da, aslında her tür pagan etkisine karşı, önerme (sentences) temelinde ve Yunan ya da Arap kaynaklarını da söküp atmaya yönelik olduğu da iddia edilmektedir. Bir Katolik rahibi olan akademisyen John Wippel, Tempier mahkumiyetlerinde Thomas'ın da hedef alındığını, Hissette'in tersine, savunmaktadır. Bu durumda sanatlar fakültesinin kendisine tanınan alandan taştığı suçlaması anlam kazanıyor çünkü felsefenin teolojiye müdahale etmesi anlamına geliyor. Gücünü konsolide etmek isteyen Kilise bu tür taşkınlıklara izin vermek istemiyordu. Gerçekten merak uyandıran bir yüzyıl: 13. Yüzyıl yani.

Tüm yazılarını göster