“Orada konuşma, burada konuşma, nerede konuşacağız biz!”

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Soma… Başbakan maden ocağının girişine kadar gitmiş, geri dönüyor. Genç bir adam Erdoğan’a sesini duyurmaya çalışıyor; “Başbakanla konuşmak istiyorum” diye. Küfür yok, hakaret yok; yalnızca “Konuşmak istiyorum” diyor. Yine de soğuk bakışlar yöneliyor üstüne. Ama derdest edip ağzını kapatma girişimi yok neyse ki. “Gel” diyor korumalar, Başbakanın yanına değilse de Enerji Bakanı’nın yanına götürmek için. Genç adam, Enerji Bakanı’nın yanına götürülürken yüksek sesle söyleniyor:

“Orada konuşma, burada konuşma, nerede konuşacağız biz!”

Gerginlik, çok ama çok doğaldır ki had safhada. İnsanlar yakınını, yakınlarını kaybetmiş; hem de pisi pisine, birileri daha çok para kazanabilsin, diye kaybetmiş. 

İşte bu gerginlik içinde bu genç adam “Nerede konuşacağız biz” diyerek susturulmuşluğuna isyan ediyor adeta. “Hep susturuyorsunuz, konuşturmuyorsunuz; ben yakınımı kaybetmişim, şimdi de mi konuşamayacağım” dercesine… “Bundan daha büyük acı olabilir mi, canınız cehenneme konuşturmasanız ne olur ki” dercesine… 

Teşbihte hata olmaz. Kediyi köşeye sıkıştırmayacaksınız. Sahibi bile olsanız, köşeye sıkıştırdığınız takdirde kedinin size saldıracağını bilirsiniz. 

Soma’daki genç adam, belli ki köşeye sıkıştığını hissediyor artık, kaçışı yok, korkusu da yok, ne yapacaksınız ki, en fazla onun da canını alırsınız!

Yarım yüzyıllık fark itirafı

Her ne kadar madenciliğin doğasında risk olduğu söyleniyorsa da, biliyoruz ki böyle bir şey yok, en azından artık yok, en azından gelişmiş ülkelerde yok. 

Hem gelişmiş ülkelerle aşık attığımızı söyleyecek, hem ne kadar geliştiğimizi dile getireceksiniz, hem de Batı ülkelerinde maden kazalarında ölümlerin yarım yüzyıl önce neredeyse tümüyle bittiğini göz ardı edeceksiniz.

Hem Soma’nın Türkiye’nin “güzide” bir ocağı olduğunu savunacaksınız, hem yüzlerce kişinin ölümü karşısında “Bunlar doğal” dercesine açıklamalar yapacaksınız. 

Hem fırsat buldukça işçi sağlığı konusunda ne kadar duyarlı olduğunuzu ifade edeceksiniz, hem de CHP’nin Soma için son olarak daha birkaç hafta önce verdiği araştırma önergesini, “Gündemi çarpıtma amaçlı” diye reddedeceksiniz. Ama Erdoğan’ın açıklamasına göre, o önergenin yalnızca başlığında Soma geçiyormuş, ret gerekçesi oymuş. Ama biliniyor ki, önerge baştan sona Soma ile ilgili. Belli ki birileri Başbakana yanlış bilgi vermişler. Dolayısıyla, Başbakan doğru bilgilendirilmiş olsaydı o önergeler kabul edilecek ve Komisyon kurulacak ve bu facia belki de yaşanmayacaktı, öyle değil mi…

Hep mi manidar, hep mi maksatlı?

Öfke ve çaresizlik öylesine bir boyuta varmış ki, insanların o an için göze alamayacakları bir şey yok gibi. Soma için araştırma yapılmasını isteyen CHP’nin Lideri bile protesto ediliyor. “Gelmeyin” buraya diyor vatandaşlar, “Gelmeyin, çünkü siz buradasınız diye alınan önlemler kurtarma çalışmalarını aksatıyor”. CHP Lideri için 1 birim önlem alınıyor, kalabalık oluşuyorsa, Başbakan için 10 birim önlem ve kalabalık söz konusu. İnsanlar hem öfkeli, hem kurtarma çalışmalarının aksamasından rahatsız, bu da protestoya dönüşüyor. 

Ama protesto da ne demekmiş! Başbakan’ın özel kalem müdür yardımcısı zaten derdest edilip yere yatırılmış götürülmekte olan bir protestocuya tekmeler savuruyor. 

Belli ki o protestocu da kim bilir ta nerelerden içindeki kini kusmak için üşenmeden kalkıp Soma’ya gelmiştir!

Enerji Bakanı protesto ediliyor. Ne diyor Yıldız, “Bunlar maksatlı”! Enerji Bakanı’nı protesto edince insanların eline ne geçer acaba, ne olabilir ki maksat?

Türkiye’de son zamanlarda her şey manidar, her şey maksatlı zaten. 

Sakın 300’e yakın insana mezar olan Soma’nın bu duruma gelmesi de başka bir maksada hizmet ediyor olmasın!
 

Tüm yazılarını göster