Oligarşinin tunç kanunu

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Hatırlanacağı gibi, Avrupa’da Sosyal Demokrat partiler daha varlıklı sınıfların siyasetteki hakimiyetine karşı işçilerin çıkarlarını temsil etmek üzere gelişmişlerdi. Varlıklı sınıfların maddi gücünü sayıların gücüyle yenmeyi amaçlıyorlardı. Sendikaların desteğiyle gelişiyorlardı. Düzenli aidat ödeyen çok sayıda üye sayesinde siyasette yer edindiler, zamanla demokratik siyasetin ayrılmaz bir parçası oldular. 

Geçen yüzyılın başlarında Alman kökenli İsviçreli sosyolog Roberto Michels, o dönemde yükselmekte olan Alman Sosyal Demokrat Partisi’ni inceledi. Michels, ilk şekillendiği yıllarda bu partinin iç siyasetini incelemiş ve görmüş ki, eşitlikçi varsayımlar üzerine inşa edilen bir partide olması gerekenlerle gerçek durum pek uyuşmuyor.

Araştırmalarının sonucunda literatüre Oligarşinin Tunç Kanunu diye bir kavram kazandırmış. Tabii, bu bağlamda kanun ifadesi belirli koşullar bir araya geldiğinde ortaya çıkması adeta kesin olan bir düzenliliği ifade ediyor. 

Michels neyi gözlemişti? Partinin liderliğini üstlenenler eşitlikçi bir düşüncenin savunuculuğunu yapıyorlar, desteklerini toplumun maddeten zayıf kesimlerinden alıyorlardı. Lider kadroları da çoğunlukla mütevazı geçmişe sahiplerdi, bir bölümü işçi kökenliydiler. Gerek sendikalarda gerek partide lider konumuna gelince, maddi imkanları genişliyor, daha rahat bir hayat yaşamaya başlıyorlardı. Ayrıca, toplumun daha varlıklı kesimleriyle daha sık temasta bulunuyorlar, gördükleri yaşam biçimine özenebiliyorlardı. Tabii, bütün bunların yanında bir de siyasi güç sahibi olmak gibi kişiyi kolayca büyüleyebilen bir olanağa ulaşıyorlardı. Artık iktidar seçkinleriydiler. Kararlar alıyorlar, talimatlar veriyorlar, söyledikleri yerine getiriliyor, mevkiden kaynaklanan bir saygınlığa kavuşuyor, itibar görüyorlardı. Ancak, ufak bir sorun vardı. Temasta bulundukları daha varlıklı sınıflardan farklı olarak, kendilerinden gelen servetleri ve güçlü toplumsal konumları olmadığından, kendilerini yücelten görevde kalmaları gerekiyordu. Görevden ayrılmaları ile birlikte asıllarına rücu durumu ile karşı karşıya kalabilirlerdi. 

Michels, sosyal demokrat lider kadrosu çözümü liderliğin oligarşikleşmesinde bulduğunu gözlemiştir. Liderler, konumlarını sağlamlaştırmak için bir yandan sıradan sendika ve parti üyelerinin liderler karşısında kendilerini ezik hissedecekleri bir şaşaaya yönelirken, örneğin kocaman mükellef bürolara yerleşip o güne göre lüks ulaşım araçları kullanırken, diğer yandan da muhalefeti etkisizleştirmek için onları eziyor ya da aralarına alıp kendilerinin bir parçası yapmayı deniyorlardı. Başka bir ifade ile liderlik değişmez oluyor, oligarşikleşiyordu. 

Evet, değerli okuyucular, seçim mücadelesinden sıkılmış olabilirsiniz diye, eski zamanlarda gerçekleşmiş, ülkemizle hiç mi hiç ilgisi olmayan bir siyaset olgusundan bahsederek sizce hoşça vakit geçirtmek istedim. Bilmem başarabildim mi?

Tüm yazılarını göster