Ne olacak bu AB-Türkiye ilişkilerinin hali?

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Geçen hafta "Ne olacak bu Avrupa Birliği'nin hali?" diye sormuştuk. Bu hafta da "Ne olacak bu Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin hali?" diye soralım. Uzun anlatmak gereksiz, ilişkiler tam bir tıkanıklık noktasına gelmiş bulunuyor. Bir yandan Fransa, diğer yandan Kıbrıs Rum Yönetimi üyelik müzakerelerinde yeni fasıllar açılmasını engellediler. Müzakereler durmuş durumda, yeni fasıl açılamıyor, açılanlar kapanamıyor. Fransız Cumhurbaşkanı "Türkiye zaten Avrupa'da değil," gibi değeri kendinden menkul görüşler serdederken,  Ermeni Soykırımını inkar suçtur yasası çıkarmayı tasarlıyor. Şimdi AB dönem başkanlığı sırası Rum yönetimine geliyor. Rumların başkanlığı döneminde ilişkileri donduracağımızı hükümet açıkladı. Cumhurbaşkanımız da AB'yi "yarım ülke tarafında yönetilen sefil kuruluş" diye niteledi.  Bunlara bakınca acaba ilişkilerin bugünkü durumunu nasıl tanımlamak uygun düşer, buyurun siz karar verin.

Geriye doğru bakıldığı zaman daha da iyi anlaşılıyor. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkisi bütünleşmek amacından ziyade kopmamak üzerine kuruldu. AET ilk kurulduğu zaman Türkiye'nin başvurusu, ortak bir gelecek arayışından çok, "Batı camiasındaki örgütleşmelerin dışında kalmamalıyız!" diye özetlenebilecek bir dış politika kuralının duruma uygulanmasından ibaretti. Nitekim, ilişkilerin istenilen hızda gelişmemesi, ülkemizin taahhütlerini yerine getirmekte geri kalması, "onlar ortak biz pazar" teranelerinde ifadesini bulan kuşkucu yaklaşım, bizim ne derecede samimi olduğumuzun göstergesidir. Yine de ülkemiz, Osmanlı-Türk modernleşmesinin ana çizgisini sürdürüyor, Batı medeniyeti saflarında yer tutmaya uğraşıyordu. AET'den AB'ne uzanan dönem içinde, AB üyeleri ise Soğuk Savaş devam ettikçe Türkiye'nin kendi güvenlikleri açısından vazgeçilmezliğini gördüklerinden, Türkiye'nin aralarında yer almasına önem veriyorlardı.

Soğuk Savaşın bitişi ve Türk ekonomisinin ithal ikamesini bırakarak ihracata dayalı kalkınmaya yönelmesi ve başarı elde etmesi, Türkiye-AB ilişkileri denklemini değiştirdi. Avrupa Birliği, Doğu Avrupa ülkelerini bir an önce arasına katarak yeni bir güvenlik çerçevesi oluşturma gayretine girdi. Evvelce pratik güvenlik gerekçeleriyle Türkiye'nin üyeliği öngören yaklaşımın yerini yavaş yavaş medeniyeti esas alan bir sorgulama aldı. Türkiye ise iktisaden güçlenmeye, kendine güveni artmaya başlayınca, AB'ne katılmayı daha pratik iktisadi ve siyasi nedenlerle arzulamaya döndü, Batı medeniyetinin parçası olma özlemi önemini kaybetmeye başladı.

Görebildiğim kadarıyla Türkiye'nin AB üyeliğine günümüzdeki ilgisi iki konuya odaklanıyor. İlkin, Türkiye kendisini de yakından ilgilendiren iktisadi kararların alımında etkili olmak, kendi iktisadi çıkarlarını kollamak istiyor. İkinci olarak, Türkiye'deki önemli bir kesim AB bağının ülkedeki demokrasi ve piyasa ekonomisi için bir güvence oluşturacağını düşünüyor. AB ise bir yandan Türkiye'nin iktisadi potansiyelinden mahrum olmamak, diğer yandan Akdeniz ve Ortadoğu'da ise Türkiye'nin sağlayacağı güvenlik katkılarından yararlanmak istiyor. Kıbrıs'ta çözüm olmadıkça ilişkilerin ilerlemesi mümkün gözükmüyor.

Türkiye-AB ilişkileri pek parlak değil. Ancak taraflar ilişkilerde kopuş olsun istemiyorlar. Bu politika ne kadar sürdürülebilir, bekleyip göreceğiz.

Tüm yazılarını göster