Ne faiz, ne borsa; asıl tehlike döviz talebi tırmanırsa yaşanacak

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Başta üç-beş çevrecinin katılımıyla sınırlı kalacağı düşünülen ve baskı ile hemen sindirileceği sanılan Gezi eylemi, büyüdükçe büyüdü. Gezi Parkı konusu bir şekilde eylemcilerin istediği şekilde sonuca bağlansa bile, ki ufukta o yönde bir işaret de yok, başka konular gündeme gelecek, geliyor da nitekim. Atatürk Orman Çiftliği arazisinin bir anlamda imara açılması ve orada Amerikan Büyükelçiliği’ne arsa tahsis edilmesi örneğin. Bu konu şimdiden sorun yaratmaya ve tepki toplamaya başladı bile.

Gezi eylemlerinin siyasi sonuçları bir yana ekonomik sonuçları var. Geçenlerde de aktardığımız gibi, polisin güç kullanımının yurtdışında yarattığı “Türkiye’de kötü şeyler oluyor” algısı söz konusu. Küçük ihracatçı sıkıntı yaşamaya başladı. Bunlar biraz mikro ölçekte sorunlar. Makro boyuta taşınacak sorunlar da bizi bekliyor gibi görünüyor.

Döviz talebi sorunu 

Hisse senedi piyasaları, tüm dünyada olumlu ya da olumsuz anlamda gelişmelere ilk tepkinin verildiği piyasalardır. Ama hisse senedi piyasaları ekonominin en önemli piyasası değildir. Her ne kadar bizde hala ağırlıklı olarak ekonominin iyiye mi, kötüye mi gittiğini ölçmek için bu piyasaya bakılıyorsa da, gerçek öyle değildir. Hisse senedi fiyatı düşer, düşük fiyattan satan zarar eder, o fiyattan alan için de kar kapısı aralanmış demektir. Hepsi bu.

Hisse senedi fiyatlarının düşmesinin sorun yaratmaya başlaması, bu hisse senetlerini kimin sattığı ve ele geçecek olan Türk Lirası’nın ne yapılacağı aşamasında başlar. Hisse senedini satanlar daha çok yerli yatırımcıysa ele geçecek TL ağırlıkla yurtiçinde kalacak ve yine ağırlıkla TL olarak tutulmaya devam edecektir.

Ama ya satışa geçenler yabancıysa ve artık bu yabancılar Türkiye’ye olan güvenlerini yitirmişse… Yabancılar, yurtdışına çıkmak isteyeceklerine ve yurtdışına giderken TL ile “yolculuk etmeyeceklerine” göre, döviz talebinde bulunacaklardır. Bu, döviz kurları üstünde bir baskı yaratacak ve kurlar yükselecek demektir.

Döviz kurlarının yükselmesine yol açacak ikinci etken kamu kağıtlarına gelecek satış sonrası ele geçecek TL’den kaynaklanacaktır. Kamu kağıtlarının satışı hızlanacağı için fiyat düşecek, yani faiz artacaktır; hem zaten son dönemde bu yaşanmaktadır. Satışa yönelenler ağırlıkla yabancılarsa, ele geçen TL de dövize çevrilmek istenecektir.

Dolayısıyla borsada hisse senedi fiyatlarının düşmesinin tek başına hiçbir önemi yoktur. Hele hele, tüm hisse senetlerinin piyasa değerinden yola çıkarak, “Borsada (örneğin) 50 milyar lira buharlaştı” gibi haberler yapmak güzel bir cehalet örneği olmaktan öteye geçmez. Çünkü toplam değerde 50 milyar liralık düşüş varsa, birileri de 50 milyar lira düşük fiyatla kağıt almış demektir.

Kamu kağıtlarında faizin yükselmesinin ise Hazine’nin pahalı borçlanması gibi olumsuz bir yönü vardır elbette.

Ama bir kez daha altını çizelim; hem borsa, devlet iç borçlanma senetleri piyasasında asıl sorun, buralardaki satışların bir döviz talebine dönüşme olasılığında yatmaktadır.

Bir yılda 156 milyar ödenecek

Merkez Bankası verilerine göre, Türkiye nisan ayı başından, gelecek yılın mart ayı sonuna kadar olan bir yıllık dönemde 155.9 milyar dolar dış borç ödeyecek. Nisan 2013-Mart 2014 döneminde 155.9 milyar dolar olan rakamın, bugün itibariyle yani haziran başında 160 milyar dolara yaklaştığı tahmin ediliyor.

Kuşkusuz bu ödemenin tümü öz kaynaklardan karşılanmıyor, bir kısmı yeni kredi alınarak kapatılıyor. Belki bundan sonra yeni kredi bulmakta eskisi kadar rahat olunamayacak. Ayrıca, belki de kaynak bulunabilse bile kredi kullanmak isteyecekler biraz daha temkinli hareket edecek.

Özel kesimin borcu

Döviz kurlarında önümüzdeki dönemde ortaya çıkması muhtemel harekete değinirken, Türkiye’nin dış borcunun son on yılda nasıl seyrettiğini de bilginize sunmak istedik.
Buna göre, 2002’den 2012’ye kadar olan dönemde kamu ve Merkez Bankası’nın toplam dış borcu 86.5 milyar dolardan 110.8 milyar dolara çıktı. 24.3 milyar dolarlık bir artış var.
Özel sektörün dış borcu ise 43.1 milyar dolardan 226 milyar dolara fırladı. Artış tam 183 milyar dolar.

2002’deki 129.6 milyar dolarlık toplam dış borcun üçte ikisi kamu ve Merkez Bankası’na, üçte biri özel sektöre aitti. 2012’de ise kamu ve Merkez Bankası’nın payı üçte bire indi, özel sektörün payı üçte ikiye çıktı. Yani kamu ve özelin payı bu on yılda tam anlamıyla yer değiştirdi.

Döviz açığı 146 milyar

Finansal kesim dışında kalan kuruluşların 2002 yılında 25.1 milyar dolar döviz varlığı, 31.6 milyar dolar da döviz yükümlülüğü vardı. Yani net pozisyon negatif 6.5 milyar dolardı.
2013’ün ilk çeyreği sonuna geldik; döviz varlığı 88.6 milyar dolara, döviz yükümlülüğü 234.6 milyar dolara çıktı, buna göre de döviz açığı 146 milyar dolar oldu. Bir başka ifadeyle döviz açığı 2013’ün ilk çeyreği ile 2002 arasında tam 139.4 milyar dolar arttı.

Tüm yazılarını göster