NATO toplantısı bir dönüm noktası mı?

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

NATO'nun Lizbon toplantısı hem NATO hem Türk dış politikası açısından bir dönüm noktası olarak hatırlanmaya adaydır. Şüphesiz, toplantının dönüm noktası olup olmadığı zaman içinde anlaşılır. Alınan kararların hayata geçirilip geçirilmediğine, hangi sonuçların çıktığına bakılması lazımdır. Ancak, kararlara bakılacak olursa, dönüm noktası olmaya aday bir toplantı yaşadığımız kesindir.

Toplantının havası, alınan kararlar, NATO'nın Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra başladığı işlev arayışında yeni bir aşamaya gelindiğini gösteriyor. Artık Sovyet tehdidinin yerini Rusya ile ortaklık almıştır. Rusya, füze kalkanı projesinin hedefi değildir, ortağı olabilecektir. Acaba projenin hedefi kimdir? Türkiye hedefin isimlendirilmemesini, bunun bir koruma şemsiyesi olduğunu ileri sürmüş ve bunu kabul ettirmiştir ama kastedilen ülkenin İran olduğu başkaları tarafından ifade edildi. Uzun vadede bu listeye belki Çin dahi eklenecektir. Dünyada güç dağılımı değişmektedir.

Toplantı, Soğuk Savaş sonrası Amerika'nın kendini kaptırdığı dünyayı tek başına yönetme rüyasının da tamamen terk edildiğini gösteriyor. Tabiatiyle, NATO'nun en güçlü ülkesi olarak, Birleşik Devletler ittifakın yönlendirilmesindeki etkin rolünü sürdürecektir. Buna karşılık, "Ben gidiyorum, isteyen peşimden gelsin," türünden tek başına karar verip uygulama yöntemi bırakılmış, yerini müttefikler arasında mutabakat oluşturma yaklaşımı almıştır.

NATO'nun Soğuk Savaş döneminden sonra daha çok yumuşak güvenlik sorunlarıyla karşılaştığı zaten kabul edilmişti. Bununla beraber, gerek Afganistan'da gerek Irak'ta soruna (Irak'ta sorun neydi, pek anlaşılamadı ama!) silahlı güç kullanımını ön plana alan cevaplar verilmişti. Nizami savaş araçlarıyla gayri-nizami bir mücadelenin kazanılamayacağı, özellikle istikrarlı bir siyasi düzen oluşturulamayacağı artık daha iyi anlaşılmışa benziyor. NATO ülkelerinin kamuoyları da sonucu belli olmayan, büyük kaynak tüketen, can kaybına yol açan mücadeleleri desteklemekte giderek isteksizleşiyor. Görebildiğim kadarıyla, NATO bundan böyle terörü silahlı mücadele yürüterek sonlandırma yerine başka araçlar kullanma yoluna ağırlık tanıyacaktır.

Toplantıda NATO-AB işbirliğinin Kıbrıs tarafından esir alındığı bir defa daha bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. Sorunun bir türlü aşılamaması, kapsamı giderek genişleyecek olan bu zorunlu işbirliğini çıkmaza sokacaktır. Türkiye-AB ilişkilerinde de karşımıza büyük bir engel olarak dikilen bu sorunun bir şekilde giderilmesi gerekiyor. Birleşmiş Milletler nezaretinde yürütülen toplumlararası görüşme çabalarının herhangi bir sonuç vermesi mevcut koşullarda muhtemel görünmüyor. Sorunun çözümü için gerek Kıbrıs Rum Yönetimi'nin gerek Türkiye'nin yeni baskılara maruz kalacağına kesin gözüyle bakılabilir. Böyle ümitler besleseler de, dostlarımızın Türkiye'nin tek taraflı ödün vermeyeceğini anlamaları lazımdır. Mevcut tutumlarıyla çözümü zorlaştırıyorlar.

Son bir husus var. Türkiye, füze kalkanı planını, öngördüğü koşulların karşılanması karşısında kabul etmiştir. Böylece, dış politikada eksen kayması değerlendirmelerinin şimdilik yerinde olmadığı doğrulanmıştır.

Artık varılan anlaşmaların uygulamaya nasıl geçirildiğini bekleyip görmemiz gerekiyor. Toplantının dönüm noktası olup olmadığını o zaman sağlıklı değerlendirebileceğiz.

Tüm yazılarını göster