Nakit fazlasını ne yapalım?

Murat YÜLEK KÜRESEL BAKIŞ myulek@aya.yale.edu

Başarıyı yönetmek bazen krizleri yönetmekten daha zordur. Kriz kendisinin yönetilmesi gerektiğini size hatırlatır. Başarı hatırlatmayabilir. Sonuçta başarıdan sonraki zararınız krizden sonraki zararınızdan daha büyük olabilir.

Türkiye nakit sıkıntısı içinde olan şirketlerin nakit fazlası olanladan daha fazla olduğu bir ülke. Şirketler genellikle ya içinde boğuştukları durumdan daha nasıl kurtulacaklarını ya da büyüme potansiyeline sahip oldukları sahalarda yeni yatırımları nasıl finanse edeceklerini düşünmek zorunda kalıyorlar.

Ancak nakit fazlası olan firmalar da var ve bunların sayısı az değil. Bu tür firmalara nakit fazlalarıyla ne yapacaklarına nasıl karar verecekler?

İlk soru; nakit fazlanız olduğuna nasıl karar vereceksiniz? Nakdiniz gereğinden fazlaysa bunu farketmek zor değil. Ancak diğer işletme sermayesi kalemlerini olması gereken yerlerde tutmak daha zor. Hem "hayatiyetinizi devam ettirmek" ve büyümenizi destekleyecek işletme sermayesi ihtiyacınızı doğru hesaplamanız gerekiyor. Formel olarak işletme sermayenizi nasıl hesaplayacağınızı standart bir finans kitabından görebilirsiniz. İşin özü, net işletme sermayesi kavramında; yani, cari (dönen) varlıklarınız ile cari borçlarınız arasındaki fark. Bu fark eksiyse işletme sermayesi açığınız var demektir. Büyük ihtimalle bu farkı yüksek maliyetle bankalara finanse ettiriyorsunuz ve bu durum firmanızı "kırılgan" hale getiriyor. Türkiye'de firma batışlarının yüzde doksanının işletme sermayesi açıklarından kaynaklandığını söylemek mübalağa olmaz.

Buna karşılık net işletme sermayeniz pozitif ve büyükse de CFO'nuz (finans müdürünüz) ve ardından üretim müdürünüzle konuşmanız gerekiyor. Zira paranızı yanlış yere yatırmışsınız demektir. Sektörünüzde 30 günlük mamul ya da yarı mamul mal stoğu yeterliyken siz 50 günlük stokla çalışıyorsanız, 20 günlük stoğu nakde döndürerek daha faydalı bir alana yatırmanızın zamanı gelmiştir.

Fiziksel sermaye yatırımlarınızı belirlemek en azından kağıt üzerinde daha kolay. Aklınızda tutmanız gereken en önemli faktör ne tür bir sektörde olduğunuz, önemli kavram ise "serbest nakit akımı." İki uç nokta tanımlayalım: nakit üreticisi ve nakit tüketicisi firmalar. Birincisine literatürde "sağmal inek" diyorlar. Yani, nakit üreten ve fiziksel (ve işletme) sermaye yatırımı ihtiyacı düşük olan firmalar. Bu tür firmalar, olgunlaşmış, rakiplerin pazara girişlerini zor olduğu, ilave sermaye yatırımı istemeyen ve genellikle büyüme oranlarının da düşük olduğu sektörlerde yer alıyor genellikle.  Buna karşılık, pazara giriş engellerinin düşük, teknolojik yenileme yatırımlarının yüksek olduğu ve büyüyen (dolayısıyla kapasite artırım yatırımlarının yüksek olduğu) firmalar nakit ihtiyacı içinde oluyor. Bunu farkedemezseniz bir süre sonra büyüyen negatif işletme sermayesi, artan borçlanma maliyeti ile birlikte naktini çevirememeye başlıyor firmalar; yani negatif serbest nakit akımı üretmeye başlıyorlar. Bu da sonun başlangıcı oluyor.

Ya nakit fazlası olan firmalar? Bunların dikkat etmesi gereken nokta sermaye maliyeti; daha teknik tabiriyle ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti (AOSM). AOSM basit anlatımıyla şirketin pasiflerinin (yani "sermaye yapısının" ortalama maliyeti manasına geliyor; şirketin borçlanma ve öz sermaye toplama maliyetlerinin ağırlıklı ortalamasını alarak hesaplayabilirsiniz.

AOSM şirket açısından "maliyet" hissedar ve kreditörleri açısından ise "getiri" demektir. Dolayısıyla, AOSM aynı zamanda şirketin kendisine fon sağlayan bu kesimlere sağladığı getiridir.

AOSM'nin bankadan borçlanma maliyetinden yüksek olması gerekir. Bir başka deyişle, şirket, bir bankanın ona sağladığı kredinin maliyetinden daha çok para kaznıyor olmalıdır. Eğer öyle değilse hissedarların şirketi kapatıp paralarını bankaya mevduat olarak yatırmaları daha makuldur.

Aynı mantığı devam ettirdiğiniz zaman, nakdi çok olan bir firma, yatırımlarımı AOSM'inden daha düşük borçlanarak finanse etme imkanına sahipken bunu yapmıyorsa, elindeki nakitle ancak sabit getirili, düşük riskli banka kredisi kadar para kazanabileceğini kabul ediyor demektir.

Eğer nakit fazlası olan şirket kendi sektöründe büyüme potansiyeli görmüyorsa ne yapmalıdır? Birinci alternatifi bol bol temettü ödemektir. Bunun mantığı, hissedarlarının o parayı şirketten daha iyi değerlendirebileceğinin varsayılmasıdır.

İkincisi, "şirket yatırım fonları" oluşturmaktadır. Başta da söyledik. Türkiye'de nakit fazlası olan firmaların sayısı az değildir. Bunlar kendi sahalarında denizin sonuna geldiklerini düşünüyorlarsa (ya da faaliyet alanlarını çeşitlendirmek istiyorlarsa) profesyönel yöneticiler tarafından yönetilecek ve yakından denetelenecek doğrudan yatırım fonları kurabilirler. Hissedarlar,  fonların "yatırım kurallarını" (hangi sektörlerde, hangi ülkelerde, ne tür firmalara yatırım yapılacağı, kaç yıld ayatırımlardan çıkılacağı, ne tür risklerin alınabileceği, ne tür kar oranlarının beklendiği vs) belirler, yöneticiler de bu kurallar dahilinde fonları yönetir. Yatırım kuralları çerçevesinde belirlenen  sürelerde yatırımlardan "çıkılır" ya da bu yeni firmalar grup bünyesine dahil edilir.

Bu tür "grup içi  doğrudan yatırım fonları" alışılmış yapılar değil. Yurt dışındaki nakit fazlası olan şirketler bu tür araçları kullanmadan doğrudan şirket alımları ya da birleşmeleri yaparlar. Çoğunun sonradan pişman olduğunu yabancı basından okursunuz.

Tüm yazılarını göster