Muhalif basın artık daha mı iyimser?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Hani ekonomi yangın yeri diye yazılması, söylenmesi ülkeye kötülüktü ya; hani bu şekilde yazıldıkça, söylendikçe işler daha kötüye gidiyordu ya, demek ki bu tür olumsuz görüşler artık eskisi kadar dile getirilmiyor. Çünkü göreli olarak işler daha iyiye gidiyor. En azından, kötünün iyisi bir tabloyla karşı karşıyayız. Rakamlar bunu gösteriyor. Olumsuz tablo, her gelişmeye muhalefet eden basının eseri idiyse, tablonun düzeliyor olması da bu muhalefetin azaldığını, yumuşadığını gösteriyor olmalı, değil mi…

Ama ortada bir çelişki var. Hükümet üyelerinin, muhalif basını, ekonominin başlıca göstergelerinin en kötüye işaret ettiği geçen yılın bu aylarında değil de, şimdi daha çok eleştiriliyor olması size de tuhaf gelmiyor mu? Öyle ya, ekonominin en can alıcı göstergelerinde geçen yılın ilk çeyreği en kötünün yaşandığı dönemdi. Geçen de yazdık; GSYH, kapasite kullanımı, sanayi üretimi, dış ticaret, işsizlik gibi temel göstergelerde en kötüyü geçen yılın ilk aylarında yaşadık. Ama bakıyoruz, basına dönük eleştiriler o zaman değil de, şimdi çok daha fazla dile getiriliyor. Bu durum, siyasi nedenlere bağlı olmasın!

Hem nasıl bir güçmüş ki gazetelerde haber olan bilgiler, bu bilgilerden yola çıkılarak köşelerde görüş olarak yer alan düşünceler ekonominin gidişatını böylesine önemli ölçüde etkileyebiliyor. En azından Türk medyası, bir elma gibi neredeyse ikiye bölünmüş değil mi; varsayalım ki bir taraf hep hükümeti ve icraatlarını eleştiriyor, bir taraf ise hep övgü yağdırıyor. Yani eleştirenler bu kadar ağır mı basıyor? Ya da, her gün övgü yağdıranların hiç mi gücü yok?

Aslında son günlerde dikkatler ekonomiden başka noktalara kaymıyor da değil. Bir dönem açılımla yatıp kalktık, bu durum halen devam da ediyor; şimdi ise baş gündem maddesi Anayasa değişikliği. Sokaktaki vatandaşın gündeminde açılım mı var peki ya da Anayasa değişikliği mi, elbette hayır.

Yapılan kamuoyu araştırmaları, sokaktaki vatandaşın ilk sırada gelen gündem maddesinin ekonomi olduğunu gösteriyor. Bu gerçek hiçbir zaman değişmiyor. Ekonomi dışındaki konular ne eskiden ön plana gelmişti, ne de önümüzdeki dönemde gelebilecek. Hele hele ekonomik tablonun çok bozuk olduğu dönemlerde, halkın birinci önceliği doğaldır ki ekonomi olmaya devam edecek.

Son dönemde yapılan araştırmalar, üniversite mezunu işsizlerin bile asgari ücretle çalışmaya razı olduğunu, hatta bunların önemli bir bölümünün sigortasız işe bile rıza göstereceğini ortaya koyuyor.

Durum vahim. Şimdi bunları yazmak, söylemek muhalif olmak mı, gelişmeler karşısında gerçekçi bir duruş sergilemek mi? İyiye iyi, ama kötüye de kötü!

Türk halkının birinci önceliği Anayasa değişikliğidir, demek ne kadar doğru? Varsayınız ki Anayasa layıkıyla değiştirildi ve çok demokratik bir Anayasamız var artık; sorun geride kalıyor mu?

Anayasamız en demokratik ülkelerinkiyle yarışacak düzeye geldiğinde nasıl bir Meclisimiz var peki? Bu sorunun yanıtını TÜSİAD veriyor. TÜSİAD, yayımına 2004 yılında ara verdiği resmi yayın organı Görüş dergisini yeniden çıkarmaya başladı. Derginin kapağı gerçekten müthiş! Kapakta, "Anayasa değişse de siyaset değişmeyecek" denilerek, Meclis'teki koltuklarda yalnızca Başbakan Erdoğan ve muhalefet liderleri Baykal ve Bahçeli'nin oturduğu bir resme yer veriliyor.

Üniversite mezunu asgari ücrete, hatta sigortasız bir işe razıysa, her 100 işsizden 9'u zaman zaman intiharı düşündüğünü belirtiyorsa, halk giderek yoksullaştığını dile getiriyorsa… İsterseniz dünyanın en demokratik Anayasasını yapın, isterseniz açılımın en alasını gerçekleştirin; işsize iş bulamıyor, yaşam standardını yukarı çekemiyorsanız, o Anayasa çok kısa bir süre sonra pot yapacaktır, o açılım bir süre sonra bir açılım daha isteyecektir, hiç kuşkunuz olmasın.

Tüm yazılarını göster