Miş gibi yapanlar ülkesi...

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Dünyanın en büyük orkestrasının flüt sanatçılarından birinin canı sahneye çıkmak istemiyor. Yıllardır tanıdığı kasaplık yapan bir arkadaşı var. Ona diyor ki, "Bu konserde benim yerime sahneye sen çıksana". Kasap şaşırıyor, "Ben ne anlarım flüt çalmaktan, elime almış bile değilim, biliyorsun" diye karşılık veriyor. Flüt sanatçısı ısrarlı "Çalmayacaksın ki" diyor: 
"Ben sana flütü nasıl tutacağını gösteririm, sen çalmayacaksın, çalıyormuş gibi yapacaksın, nasıl olsa diğer flütçüler çalacak, arada kaynar gidersin, kimse fark etmez, hem bak, boyumuz, kilomuz da çok yakın, benim kıyafetimi rahatlıkla giyebilirsin." 

Kasabın da kafasına yatıyor bu düşünce. Heyecanlanıyor da, ilk kez sahneye çıkacak, alkışlanacak, fena fikir değil, diye düşünüyor. 

Konser günü geliyor, orkestra sahnede yerini alıyor. Kasap sahnede ve heyecanlı, ama bir yandan da rahat, nasıl olsa çalmayacak, flütü çalıyormuş gibi tutacak, o kadar.

Şef çıkıyor sahneye, seyirciyi selamlıyor, sonra orkestrasına dönüyor, başla işaretini veriyor. Orkestra da sözüm ona çalmaya başlıyor. Ama o da ne... Hiç ses çıkmıyor.

Çünkü flütçü gibi diğer tüm orkestra üyeleri kendilerine bir "kasap" bulmuş, herkes çalar gibi yapıyor...

★★★

"Miş gibi yapanların ülkesi"nde de durum aynı. Herkes üstüne düşeni yapıyor"muş" gibi davranıyor. Kimi zaman komik, kimi zaman trajikomik durumlarla yüz yüze geliniyor. 

AKP 12 yıldır iktidarda, maden kazalarında binlerce insan hayatını kaybetti, özellikle bu yıl. İlgili bakanlar da her seferinde "Gereken yapılacak, tüm önlemler alınacak" gibi kalıplaşmış sözler sarf etti. Gerekenin yapılacağı söylenerek görev yerine getiriliyor"muş" gibi davranılmaktan geri durulmadı. Yapılanlar da yok değildi doğrusu. Ölen işçilerin telefon borçları silinerek geride kalanlara büyük(!) maddi destek sağlan"mış" oldu.

Pamukova'daki kaza dediğimiz cinayeti de unuttuk. Eski raylardan hızlı tren yaratmak isteyenler, kafalarına göre hız yapan makinistler miydi yani? 40'tan fazla can kaybettik, sonra makinistleri sorumlu tutarak işimizi yap"mış", sorumluluğumuzu yerine getir"miş" olduk. Ne siyasetçiler biraz olsun rahatsızlık duydu, "Bizim hatamız var mı" diye düşündü, ne ilgili kurumun genel müdürü.

Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı "reformunu" açıkladık geçen hafta. Ülke kanatlanıp uçacaktı adeta; dile getirilenler vaat değildi, her adımda izlenecekti. Ama yola, "küçük" bir yanlışla çıkmıştık. Dolar kurunu doğru almayınca 2018 için dile getirdiğimiz GSYH büyüklüğünde, çok değil, "300 milyar dolar" gibi bir hata yapmıştık. Ama olsun, çok kapsamlı bir ekonomik reforma imza at"mış", işimizi yap"mış" sayılırdık. Hem 300 milyar dolarcık hata da neydi ki!

Danıştay karar verdi, yürütmeyi durdurdu. Ama bir inşaat şirketinin elemanları, gece vakti köylüleri darp ederek 6 bin zeytin ağacını katletti. Danıştay karar vermiş, ama tebligat henüz yapılmamıştı. Zamanlama manidar değildi tabii ki, şirketin o gece yarısını seçmesi, ertesi gün iş yapamayacağından kaynaklanıyor olamazdı, tesadüfen(!) o gece kesilmişti ağaçlar. Danıştay'ın kararı biliniyor olsa ne şirket ağaç katliamını göze alabilirdi, ne de zaten böyle bir hukuksuzluğa yönelirdi. Hem şirketin karşısında kapı gibi duran hükümet vardı. Başbakan yardımcısı durumu ta Viyana'dan "vahşi kapitalizm" olarak değerlendiriyordu. Ne yani, o da mı bu ağaç katliamını eleştir"miş" gibi yapıyordu, bunu iddia etmek mümkün müydü...

Soma faciasında birkaç gün aynı gömleği giymek durumunda kalan bir bakanımız, 25 dönümden küçük zeytinlik alanların enerji ve madencilik yatırımlarına açılmasına olanak tanıyacak düzenlemeyi savunurken, "1.3 milyar dolarlık yatırım için" kesilecek 100-200 ağacın yerine yüzlerce, binlercesinin dikileceğini söylüyordu. Bakan, neden "Birkaç milyar dolarlık yatırım" demiyordu da, birden fazla yatırıma işaret etmiyordu da, nokta rakam telaffuz ederek "1.3 milyar dolarlık yatırım" diyordu ki? Yani tüm düzenleme çabası, bir tek yatırım, yani şu 6 bin ağacın kesilmesiyle ilgili yatırım için olabilir miydi? Tabii ki olamazdı! Hem televizyonlarda "Tarım alanlarını koruyalım" diye kamu spotu yayınlayan başka bir hükümet değildi ki. Ne yani, bu spot yayınlanmak suretiyle yasak savıl"mış" olacak, sonra da ağaç katliamına göz mü yumulacaktı! 

Türkiye'de "miş" gibi yapan yalnızca hükümet miydi, elbette hayır. Ana muhalefet partisi, yıllardan beri "miş" konumunda. Hatta öyle bir "miş" ki, bu onlara çoktan ninni gibi gelmeye başladı. Kendileri söylüyor, kendileri dinliyor ve adeta uyuyorlar.

Yeri geldiğinde "Asarım, keserim"  diyerek muhalefet yaptığını zanneden diğer parti ise, çoğu kez koltuk değneği görevi görerek başka türlü bir muhalefet "miş"liği sergilemekten geri durmuyor. 

İşadamı örgütleri deseniz, en azından bir kısmı, "Gelen ağam, giden paşam" zihniyetiyle, her şey çok güzel ol"muş", yaklaşımından kurtulamıyor. Dik durmaya çalışanlar ise zaman içinde pes etmeye doğru gidiyor. 

★★★

Orkestradan ses çıkmıyor. Yolu, bir şekilde konser salonuna düşmüş olanlar da, "Yahu bu orkestradan ses çıkmıyor" demeden, diyemeden, huşu içinde konseri dinliyor"muş" gibi yapıyorlar.

Bakalım ne zaman, kim bağıracak; "Kral çıplak" diye, "Bu orkestra çalmıyor ki" diye...    

Tüm yazılarını göster