Merzifon'da üretim kahramanlığı

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

PERFORMANS VE YÖNETİMİNİZ / Rüştü Bozkurt rustu.bozkurt@dunya.com Büyük yazı ustası Çetin Altan, adı sanı bilenlerin yaptıklarının karşılığını aldıkları için kahraman olamayacaklarını; asıl kahramanların bir olay ya da olguya büyük katkılar yaptıkları halde adları bilinmeyenlerin olduğunu söyler. Kendi iş çevrelerinde yeterince bilinse de, genel kamuoyunda çok fazla tanınmayan Merzifon'daki Timay&Tempo ve Silverline firmalarını düşlerden düşünceye, düşünceden projeye ve projeden hayata taşıyanların öyküsünü özetle anlatmak istiyorum. İbrahim ve İlhan Atay kardeşler erken yaşlarda babalarını yitirmiştir. Taşı toprağı altın olan İstanbul'a giderek hem çalışma, hem de okuma isteğindedirler. Şu Anadolu insanındaki özveriye ve akılcılığa bakın ki, küçük kardeş, büyüğünün derslerinin daha iyi olduğunu; onun okuması gerektiğine karar verir; okulu bırakarak talaşlı imalat yapan atölyede çalışmaya başlar. Ağabey İbrahim Atay Yüksek Teknik Öğretmen Okulu'nun makine bölümünü bitirir. Koper Metal düğme fabrikasında işe başlar. Bir gayrimüslim yurttaşımız olan patron bu çalışkan Anadolu çocuğunun disiplini ve çalışkanlığına hayrandır. İbrahim Atay işi kısa zamanda kavramıştır; sistemin verimli hale getirilmesi gerektiğine inanmaktadır; ürün çeşitliliğini artırmanın gereğini sık sık patronu ile tartışmaktadır. Sözünün geçmediği yerden göç et "Ben babamdan öğüt aldım/Bir taş ile duvar olmaz/Bir yerdeki sözün geçmez/Göç et oradan hiç durulmaz" diyen atasözü Karadeniz insanının kulağında her zaman küpedir. İbrahim Atay da sözünün geçmediği yerde durmanın anlamsızlığına inananlardandır; o nedenle işinden ayrılır. İşin temeli 1987 yılında İbrahim ve İlhan Atay kardeşler ve üniversiteden arkadaşları Engin Çelebi ile tek makineli bir atölyede üretime başlarlar: Timay&Tempo metal düğme üretiminin ilk adımıdır bu. Ve öğrenmenin ilk adımını oluşturan kopyalama aşamasını hızlı bir biçimde geride bırakırlar. Yaşamda bazı ilginç rastlantılar olur. 1994 yılında İbrahim Atay'ın çok sevdiği meslek öğretmeni umarsız bir hastalığa yakalanmıştır. Öğretmenine yardım olsun diye Merzifon Organize Sanayi Bölgesi'ndeki 1000 metrekarelik yeri iki katı ücret ödeyerek satın alır. İçindeki koru sönmeyen duygu alevlenir; "...doğduğumuz yere borçlarımızı ödemeliyiz" der, Gümüşhacıköy'deki çocukluk arkadaşlarına. Orman Endüstri Mühendisi olan ve kamuda görev yapan arkadaşı Hüseyin Alış, arabalardan iyi anlayan İbrahim Atay'a para gönderir. İbrahim Atay, "İş arabayı her zaman alır; araba iş yaratmaz" diye o parayı yatırıma dönüştürür. Yapı Kredi Bankası Bilgi İşlem Merkezi Müdürü olan bir başka arkadaşı Mustafa Laçin'den de elindeki tüm parasını göndermesini ister. Arkadaş paralarına kendi birikimlerini de ekleyerek; Silverline AŞ hayat bulur. Arkadaşları ile yaptığı ilk toplantıda, "...ben bir aile kurmak istiyorum. Bu ailenin görevi Merzifon'da kaliteli ürünler yapıp dünyaya satmak olacaktır. İnsanlarımızı doğdukları yerde iş ve aş sahibi yapmanın mutluluğunu yaşayalım" diye düşüncelerini aktarır. Yıl 1997'ye gelmiştir; İstanbul'daki şirket de Merzifon'a taşınmıştır. İbrahim ve İlhan Atay kardeşler, İlhan Çelebi, Mustafa Laçin ve Hüseyin Alış artık bir ortak üretim tesisinin sahipleridir. Bugün Merzifon'da ankastre aspiratör, davlumbaz ve değişik metal düğmeler üreten iki tesis dünya kalitesinde üretimini sürdürüyor. Eşit olmayan gelişmeler yasasına göre, bir ülkenin sanayisinin yoğunlaştığı ana düğümden uzaklaştıkça işlemler artar; ek maliyet yaratan bir dizi etken omuzlarınıza biner. İşte İstanbul'dan 700 kilometre ötede üretim yapmak ekonomi yasasına aykırı düştüğü için özen ister; kahramanlık gerektirir. Hem yerel kalmak, hem de küresel düşünmeyi gerektiren zor bir iştir taşrada üretim tesisleri yönetmek. Küçük yerin büyük gözaltı Küçük yerleşim yerlerinin "büyük gözaltında" ilkeli olma ve içbütünlük -özü, sözü ve davranışları arasında tutkarlılık- gerektirir, girişimci olmak. O nedenledir ki Siverline AŞ çalışanlarına 56 maddelik " çalışma ilkesi" yazılı olarak verilmiştir. Yazı sınırlarını aştığı için onu buraya aktaramıyoruz. Merzifon'da bu çok ortaklı girişim, öncelikle insan-odaklı bakıyor işe. Yerel olanaklarla küresel eğilimlerin fırsat ve tehlikelerini dengeleme açısından yaklaşıyor üretime. Bir adım ötesinde, yöneticiler kendini sorgulama özgüvenine sahip. Eleştirileri, gerçek bir dostluk olarak algılıyorlar. Müşterilerini iş ortağı kabul ediyor; ç alışanlarını gerçek sermayeleri olarak değerlendiriyor ve bilgilerini saklama gereği duymadan paylaşmaya gayret ediyorlar. Gündemlerinin en önemli maddesini "yan sanayi geliştirme" oluşturuyor. Çalışanlara ve işe sürekli yatırım yaparak geliştirmenin güven altına alınmasına iman edercesine inanıyorlar. Hem dışa açık, hem de dünyaya açık duruyorlar. Ve onlar kahraman değilse, kim kahramandır söyleyebilir misiniz bana...

Tüm yazılarını göster