Merkez Bankası'nın üzerindeki baskı artıyor

Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Bugünkü yazıda MB'nin faiz indirimi ve 3 aylık repo ihalesi açma kararlarını dün Sn. Yılmaz'ın ASO'da yaptığı sunum ışığında incelemek istiyorum. Açıkçası ilk defa Yılmaz'ın açıklamaları ve icraati arasında ciddi çelişkiler olduğunu görüyorum. Öncelikle bu beklenenin üzerindeki faiz indiriminin ilk defa belirgin bir şekilde yükselme eğilimi içine girmiş olan 2. piyasa faizleri ortamında yapılmış olması ilginç. Dün itibarıyle gösterge tahvilin bileşik faizi %12.5 ile MB gecelik faizlerinin bileşiği olan %9.14'ün tam %37 kadar üzerindeydi. Çok uzun zamandır bu iki faiz arasında böyle bir aralık oluşmamıştı. Görünen şu ki, gelinen bu noktada MB'nin faiz indirimlerinin piyasa faizlerine etkisi oldukça sınırlı kalmakta.

İktisadi faaliyette kısmi bir toparlanma yaşanabileceğini belirten Yılmaz, bu canlanmanın esas olarak özel tüketim harcamalarındaki artıştan kaynaklanacağını ifade ediyor. Ancak, özel kesimin reel gelirleri azalmaya devam ederken, kamu tasarruf değil net harcama yaparken ve yurtdışı kaynak girişinde bir artış ihtimali söz konusu değil iken, özel tüketim harcamalarında reel artış nasıl sağlanabilir? 1- Tüketici kredilerine gaz vererek. Ancak bankalar şu aşamada doğal olarak kamuyu fonlamayı tercih ediyorlar, ve kolay kolay da bu önceliklerinden vazgeçemezler. Ayrıca zaten gelir düşüşü yaşamakta olan kesimleri yüksek reel faizlerden daha fazla borçlanmaya teşvik etmek ne kadar etik, çok tartışılır doğrusu. 2- Sisteme dışarıdan ek kaynak girişi sağlayarak. (Bir alternatif İMF olabilirdi ama gündemde değil artık.) Varlık barışının uzatılmasının arkasındaki sebep bu. Ancak, buradan gelecek kaynağın çok sınırlı olacağı muhakkak. 3- Miktarsal genişleme (para basmanın kibarcası). Bu enflasyon eğilimleri de dikkate alındığında çok riskli bir yöntem ama 3 aylık repo ihalesi aslında bunu amaçlıyor.

MB kanadından yapılan konuyla ilgili açıklamada "Piyasadaki likidite sıkışıklığının bir süredir devam etmesine karşın, uzun vadeli likidite gelişmelerine ilişkin belirsizlikler sürmekte, mevcut likidite koşullarının kalıcı olup olmayacağı konusunda net bir öngörüde bulunulamamaktadır. Bu nedenle, teknik faiz indiriminin zamanlaması daha sonra belirlenecektir. Ancak, mevcut veriler baz alınarak yapılan tahminlere göre, piyasadaki likidite sıkışıklığının en azından önümüzdeki üç - dört aylık süreçte zaman zaman artarak devam edeceği öngörülmektedir." deniyor. Açıkçası, sorun likidite falan değil. Açıklamada yer alan "uzun vadeli repo ihaleleri yapısal likidite ihtiyacının giderilmesi amacıyla kullanılacaktır" ifadesi de doğruyu yansıtmıyor. Bankaların gerek YP, gerekse de toplam likidite rasyoları yasal sınırların çok üstünde ve rekor oranlarda. Sorun kaynak sorunu ve bir çözüm de para arzını artırmak. Haftalık repo ihaleleri bu sorunun çözümünde fazla bir işe yaramadı çünkü açıkçası hiçbir bankacı bugün olup da haftaya olup olmayacağı belli olmayan kısa vadeli bir kaynağı uzun vadeli bir plasmana sevk etmez, etmedi de. Alınan paranın çoğu tekrar MB'na geri yatırıldı. Vadenin 3 aya çıkarılması ne kadar etkili olur, bilmiyorum.

MB'nin faiz kararı da son enflasyon gelişmeleri dikkate alındığında çok tutarlı gözükmüyor. Her ne kadar çekirdek enflasyon verileri bir artışa işaret etmese de, emtia fiyatlarında görülen beklenmedik artışlar, ÖTV düzeltmesinin önümüzdeki 2 ay enflasyona yapacağı %0.5'lik etki, ve geçtiğimiz sene bu aylarda enflasyonun düşük çıkmış olmasının yaratacağı baz etkisi gibi nedenlerle TÜFE'de artış kaçınılmaz gibi duruyor. Bu şartlar altında nominal faizlerde düşüş beklemek ise hiç gerçekçi değil.

Yılmaz'ın diğer bir iyimser yorumu da Türkiye ekonomisindeki toparlanmanın benzer ülkelere göre daha hızlı gerçekleşeceği şeklindeydi. Açıkçası, Türkiye lokomotif bir ülke değil, tasarrufları ve fon kaynakları son derece kısıtlı, kamu maliyesindeki kötüleşme de azımsanır ölçülerde değil. Üstelik kriz öncesi 2006-2008 arasında görüldüğü gibi sadece konjonktürel değil yapısal büyüme problemleri de olan bir ülke. Bu şartlar altında, Doğu Avrupa'yı bir kenara koyarsak, Türkiye neden ve nasıl diğer ülkelerden daha çabuk toparlansın, ben anlamış değilim doğrusu.

Tüm yazılarını göster