Merkez Bankası'nın açıklamaları

Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU dunyaweb@dunya.com

Merkez Bankası dün önemli açıklamalarda bulundu. Küresel krizin ekonomimizde oluşturduğu olumsuz etkilere yönelik ilk politika tepkisi Merkez Bankası'ndan gelmişti. Bunlar zamanında atılmış doğru adımlardı. Merkez Bankası dün, kriz sırasında alınan bu kararların hangi yöntem ve zamanlama ile değiştirileceğini açıkladı.

Merkez Bankası, dolar ya da avro basmadığını, dolayısıyla bankalara döviz konusunda verebileceği desteğin bir sınırı olduğunu hatırlatıyor. Onları, döviz cinsinden likidite yönetimlerini bu gerçeği dikkate alarak yapmaları konusunda uyarıyor. Koşullar tersine dönmezse, önce kriz sırasında indirdiği döviz cinsi mevduatlar için geçerli olan zorunlu karşılık oranlarını artıracak. Daha sonra, borç verdiği döviz karşılığında bankalardan aldığı ve kriz sırasında düşürdüğü faizi yükseltecek ve yine kriz sırasında uzattığı borçlanma vadesini kısaltacak.

Lira tarafına ilişkin yapılan açıklamalardan iki tanesi özellikle önemli. Birincisi, Merkez Bankası'nın 'kredi kanalına' büyük bir önem verdiği anlaşılıyor. Bankaların açtıklar kredi miktarında, şu andaki koşullar altında, azalma istemiyor. Bu nedenle, bankaların topladıkları lira cinsinden mevduatlar için Merkez Bankası'nda bulundurmak zorunda oldukları miktarı belirleyen zorunlu karşılık oranında (şimdilik) bir değişikliğe gitmeyecek. Bu oranı 2009'un ekim ayında düşürmüştü. Anlaşılan kredi piyasasında 'ısınma' olması halinde söz konusu oran artırılacak. Öyle bir risk ise şimdilik algılanmıyor.

İkinci önemli açıklama gösterge faizine ilişkin. Ayrıntıları bir tarafa bırakırsak, Para Politikası Kurulu (PPK) iki önemli faiz açıklıyor her ay: Merkez Bankası'nın bankalara borç verme faizi ve bankalardan borç alma faizi. Oysa enflasyon açısından PPK toplantılarında tek bir faiz üzerinde tartışılıyor: Gösterge faiz. Enflasyonun orta vadeli hedeften sapacağı düşünülüyorsa, gösterge faiz değiştiriliyor.

Eğer bankalarda fazla likidite varsa, asıl önemli faiz borç alma faizi oluyor. Dolayısıyla, PPK toplantılarında tartışılan ve karara bağlanan gösterge faiz, bu borç alma faizi. Diğer faiz, borç verme faizi ise bunun bir miktar üzerinde saptanıyor. Yakın geçmişe kadar piyasada likidite fazlası vardı. Dolayısıyla gösterge faiz borç alma faiziydi. Ancak, özellikle 2009'dan itibaren bu durum değişti. Daha fazla teknik ayrıntıya girmeden, kısaca şunu belirteyim: Likidite sıkışıklığı oluştu.

Merkez Bankası bu durumun kalıcı olacağı tahmininde bulunuyor. Bu nedenle, bir süre sonra (açıklamada ikinci aşama) artık gösterge faizin değişmesi gerekiyor. Bu arada ilk aşamada (şimdi) değişen bir şey olmadığını not edeyim. İkinci aşamadan itibaren likidite sıkışıklığını gidermek için haftalık repo ihaleleri yaparak bankaları fonlayacak. Yani onlardan bir haftalığına tahvil satın alıp karşılığında lira verecek. Bir hafta sonra tahviller bankalara, para da Merkez Bankası'na dönecek. Bankaların likidite ihtiyaçları Merkez Bankası'ndan bu yolla giderilecek.

Bu ihalelerde Merkez Bankası bir faiz oranı açıklayacak ve bu oran yeni gösterge faiz olacak. Enflasyon açısından şu anda uygun olduğu düşünülen faiz yüzde 6.5 olduğu için, Merkez Bankası'nın yeni gösterge faiz olan repo faizini yüzde 6.5'e yaklaştırması gerekiyor. İkinci ve üçüncü aşamada yapılacak olan bu. Merkez Bankası bunu bir seferde değil, kademeli olarak yapacağını açıkladı. O ayrıntıyla da sizleri yormayayım.

Peki, yaptığı açıklamalar çerçevesinde para politikasında oluşacak değişiklikler şirketleri ve tüketicileri nasıl etkileyecek? Sorunun yanıtı oldukça net: Etkilemeyecek. Birincisi, enflasyon açısından asıl önemli olan gösterge faizde bir değişiklik yok. İkincisi, özelikle kredi miktarı açısından önemli olan lira cinsi zorunlu karşılık oranlarında da değişiklik yok.

Tüm yazılarını göster