Merkez Bankası'na düşen

Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU dunyaweb@dunya.com

EKONOMİDE UFUK TURU / Fatih ÖZATAY

Türkiye'nin henüz enflasyon belasından kurtulduğu söylenemez. En azından iki nedenle. Birincisi, yüksek enflasyonlu dönemden kalan alışkanlıklarımızın bir kısmı sürüyor: Hala cüzdanında dolar-avro taşıyanlar var. Alışverişlerde bazı fiyatlar milyon lira olarak söyleniyor. Özellikle büyük meblağlardan bahsederken zihinler karışıyor. Trilyon mu, katrilyon mu, milyar mı? Milyon lira yerine bazen trilyon lira diyebiliyoruz. Yabancı para mevduatın toplam mevduat içindeki payı 2000 sonunda yüzde 39 imiş, 2009 sonunda yüzde 31. İstikrarsız dönemlerin 'meyvesi' olan 'dolara müptela olmak' hastalığı çerçevesinde bakılınca hala yüksek bir düzey. Liradan altı sıfır atıldığından bu yana tüketici fiyatları 1.56 kat arttı (yüzde 56). Birikimli olarak bakıldığında fiyatların yükseldiği düzey hiç de göz ardı edilmemeli.

İkincisi, son yıllardaki enflasyon gerçekleşmeleri enflasyonun küçümsenmemesi gerektiğini belirtiyor. 2001 krizinden sonra enflasyon hızla düştü ve 2004'te Türkiye tekrar tek haneli enflasyonla tanıştı. Bu düşüş eğilimi kalıcı olmadı; yerini dalgalanmaya bıraktı. 2004'ten bu yana enflasyon yüzde 5-12 aralığında dalgalandı. Küresel krizin enflasyon açısından tüm olumlu etkilerine karşın yüzde 5'in altına inmedi tüketici fiyatlarının artış hızı. Şu sıralar yüzde 10 dolaylarında bir enflasyon oranı var.

Ocak 2010'dan itibaren yeni vergi düzenlemeleri yürürlüğe girdi. Merkez Bankası'nın son enflasyon raporunda açıkladığı hesaplamaya göre, bu vergi artışları 2010 yılı tüketici enflasyonunu yaklaşık 1,5 puan artıracak. Bu, Merkez Bankası'nın hesaplarını yaparken dikkate aldığı etkiden daha fazla: Söz konusu raporda (daha önce) vergi artışlarının enflasyon hedefi doğrultusunda artırılacağı varsayımının yapıldığı belirtiliyor. 2009 ekim ayında yapılan tahminlere göre (Merkez Bankası'nın tahminleri), vergi artışlarının enflasyonda 0,5 puanlık bir artışa yol açacağının hesaplandığı hatırlatılıyor. Dolayısıyla, "2010 yılı ocak ayında yapılan vergi ayarlamaları 2010 yılı boyunca enflasyon tahminini yaklaşık 1 puan yukarı çekmiştir" deniliyor. 2010 enflasyon hedefi yüzde 6,5. Sürpriz vergi artışı nedeniyle sapma bir puan; hedefle kıyaslandığında yüksek bir sapma.

Son yazımda 2001 krizi ile son krizi enflasyon açısından karşılaştırmıştım. Üretimin potansiyel üretim düzeyinden sapması (çıktı açığı) her iki krizde benzer biçimde hareket etti. Oysa enflasyonun hareketi oldukça farklı oldu. Son krizde, kriz derinleştikçe enflasyon süratle düştü. En kötü geride kaldıktan ve ekonomi toparlanmaya başladıktan sonra  yükseliş var enflasyonda. Oysa 2001 krizinde tam tersi bir hareket söz konusu. Kriz derinleştikçe enflasyon yükseldi. Ekonomi toparlamaya başladıktan sonra ise enflasyon düştü.

Enflasyonun tek belirleyicisi potansiyel üretim düzeyimiz ile mevcut üretim düzeyimiz arasındaki fark, yani salt çıktı açığı olsaydı, enflasyonun her iki dönemde farklı hareket etmesi beklenmezdi. Elbette aklı başında kimse enflasyonun tek belirleyicisinin çıktı açığı olduğunu iddia etmiyor. Gelmek istediğim nokta farklı; şu:

Para politikası hakkında yorum yaparken salt potansiyel üretim düzeyimiz ile mevcut üretim düzeyimiz arasındaki farka, yani salt çıktı açığına vurgu yapmak, bu durumda çok haklı değil. Daha uzunca bir süre kamu maliyesinin nasıl şekilleneceği enflasyon açısından önemli olacak. En açık örneği yukarıda Merkez Bankası'nın raporundan yaptığım alıntıda var. Şu anda enflasyonun tekrar yükselmeye başlamasında bütçeyi tekrar zaptı-rapt altına almak için yapılan vergi artışlarının önemli bir rolü var.

Bütçenin çok bozuk ve kamu borcunun herkesi tedirgin edecek denli yüksek olduğu bir ülkede, bir de 'gidişatın gidişat olmadığı' hakkındaki kaygılar çok yaygınsa, bütçe disiplinini nasıl sağladığınız çok önemli değildir. Zira hasta kan kaybından ölmek üzeredir; bir an önce ameliyat gerekmektedir. Tıpkı 2001 krizi sırasında olduğu gibi. Oysa süreç içinde bütçe açığı azaldı, kamu borcu düştü. Artık bütçe disiplinin nasıl sağlandığı çok önemli. Bunca yıl sonra hala dolaylı vergilere 'abanarak' bu disiplini sağlamaya çalışmak mali disiplinde önemli bir 'kalite' sorunu olduğunu gösteriyor. Dolaylı vergileri artırmak, yukarıda Merkez Bankası'nın üstü örtülü biçimde yakındığı gibi enflasyonu artırıyor, tahminlerin ötesinde.

İşsizliğin bundan önce hiç olmadığı kadar yüksek bir düzeye çıktığı bu dönemde Merkez Bankası faiz politikası açısından zor duruma düşmek istemiyorsa maliye politikasını mercek altına yatırmalı. O mercekten ne görüyorsa bizlerle de paylaşmalı. Asıl vurgulanması gereken çıktı açığı değil; mali disiplini sağlama biçimi. 

Tüm yazılarını göster